30 Eylül 2008 Salı

Pembedeki siyahlıklar.

zaman: 9/30/2008 10:35:00 ÖS 0 yorum
Her yer ve her şey pembe değil inanın. Renklerse mevzu bahis en mutlu anında bile bir gölge gibi olan siyah o pespembe ortamı bozabilmeye yetiyor. Bazı siyahlar pembeyi örtemese de küçük karartılar yaratıyorlar. Bu ruh halini aslında her ortamda yaşıyoruz. Bir dönün izleyin hayatınızın o film karelerini. Ortam, kıyafet, ruh haliniz, siz, karşınızdakiler hepsi eksiksiz mükemmel olabildiler mi hiçbir zaman. İşte bu düşünce bize iyiyle kötünün birbirinden asla ayrılamayacağını vurguluyor. Ama bazen hani her şey süper olacak düşüncesine kendini inandırıpta bile bile her şeyi pembe görme isteğiyle izlemeye başladığınızda ve üzerinde görmek istemesenizde gözünüze çarpan o küçük lekecikler sizi üzüvermiyor mu? Halbuki bilmiyor muyuz onlar hep varlar ve varolacaklar. İşte düşlemeye başlarken, hayal dünyasına girerken, geleceği düşünceye indirgeyip olacakları olmadan varederken kapıda mantığımızı bırakmak böyle bir şey. Bir kere de hayallerinizi mantık çerçevesinde düşünsenize. Ne kadar da sınırlılar. Halbuki biz uçsuz bucaksız hayalleri seviyoruz. İmkansız olabilitesi olanlar, daha pembe gelenlerden üretiyoruz hep. Bu bizi bir nebze siyahlardan uzaklaştırdığı için keyifleniyoruz. Ama yine ve yine siyahlarla karşılacağız. Mantığınızla bir bakın kurduğunuz o pembe düşüncelerin üzerlerine tekrar. Siyahlıklar, lekeler var değil mi? Elbet ya görecek ya yaşayacaksınız.


20 Eylül 2008 Cumartesi

Dip

zaman: 9/20/2008 12:36:00 ÖÖ 0 yorum
Büyük bir boşlukta gibiyim. Kimse ulaşamıyor buraya. İnişi yolunu falan da göstermiyorum. Burada yalnızlığımla barınmak istedim. Biraz hayattan uzaklaşmak pahasına girdiğim bu yer aslında hayatın en azılı girdaplarından biriymiş meğerse. Ben ve kendim. Buradayız. Duyduğum birkaç seste kendi sesimin yansıması zaten. Duygular aslında ne kadar zor barınırmış gerçekten hissedeceksen eğer. Yalandan hissedildiği zannedilenlerden bahsemiyorum ben. Has, hissedildiğinde insanı iliklerine kadar sarsanlardan söz ediyorum. Hani sizin bir türlü hissedemediğiniz türden olanlardan. Basit değil o duyguyu barındırmak tabi. Kim ister ki tüm gününü hatta haftalarını etkileyebilecek bir şeyi. Herkes günlük yaşarken tüm her şeyini, kalıcı olup hayatta değişimlere yol açan duyguyu kim ne yapsın. Anca bizim gibi her duyguyu zerresinde hisseden aptallar (!) bu duygu seline kapılıp tüm günlerini onun tutsağında geçirirler. Diğerleri hiçbir şey yokmuş gibi yoluna devam eder onlara sahte üzücü duygular hissettirenlere de kısa bir süre sonra sıcak duygular besleyebilirler ama bizim gibiler o duyguyu senelerce barındırırlar sımsıcak bir şekilde.. İşte bu yüzden her duygu günümüze anlamlar katar bizim. Daha farklı kılar sıradan insanlardan bizi. Çünkü biz acıyı bile dibine kadar yaşar dibe batarız.. Dipteyim.. Ya sen?

17 Eylül 2008 Çarşamba

Hatalar..

zaman: 9/17/2008 09:33:00 ÖS 0 yorum
Her şeyi, herkesi saçma bulup saçma anlamlar yüklüyorum birçok eyleme. İşte bu dönemlerimde kendimden bile haz alamıyorum. Kabul edemiyorum hataları ve yanlışları. Halbuki insanoğlu hatalarıyla ve doğrularıyla birlikte değil midir ya da hatalar bizi koskocaman insanlar yapmaz mı. Yine de hıyanet edip, tiksiniyorum.

losing belief

zaman: 9/17/2008 09:21:00 ÖS 0 yorum
İnançsızlığın can yakıcı bir duygu olduğunu olayların bana edindirdiği edinimlerden cok daha rahat kavrayabiliyorum artık. Hiçbir eylem gerçekleştirmiyorum o duygu gelince ruhuma. Zaten yapabileceğim her eylemi geçersiz kılabilecek denli kötü bir duygu. Çünkü herbir isteğim yokoluyor onun yolunda. İnanmadığın bir şeyi gerçekleştirmenin manası ne olabilir ki? Nasıl inanabilirm tekrar insanoğluna..?

12 Eylül 2008 Cuma

bırak...

zaman: 9/12/2008 01:52:00 ÖÖ 0 yorum
geçmiş bırak artık beni..
bırak ta kurtulayım
seninle ilerleyemiyorum
ağırsın
cok ağır...

yarım kalmş ruh..

zaman: 9/12/2008 12:36:00 ÖÖ 0 yorum
Bedeni, beyni geç ruhum yoruldu benim. Ruhumu yordunuz. Çabalayarak boğuldum ben. Doğru yolda ilerlerken yanlış dalgalar attı dibe beni. Hakedip haketmediğimi bilemiyorum ama tükendiğim ve nefesimin son demlerine geldiğimi farkedebiliyorum.Büyük büyük deliklerle örülü yüreciğimin her yeri. Herbir hatanın, her hata olan varlığın attığı bi çentik sonucu tonlarca deliğim var benim. Kapatamadığım. Kapanmasının nasıl olacaını bilmediğim delikler..

Herkes doğru da ben mi yanlışım yoksa herkes o kadar yanlış olmuş ki doğru olmak mı hata sayılmış. Susun artık benim dilimden konşmuyorsunz hatalarınız yara açıyor görmüorsnz görebildiklerinizi önemsemiyorsunuz. siz ve sizin egolarınız benliğiniz gözlerinizi bağlamış başka bedenlerdeki yaraları takmıyorsunuz.. Ve ben yine kendime kızıyorum en cok. sizin sevginize muhtaç olduğum için. bir bedene tutsak olduğum için. bir erkeğin kokusunu özlediğim, sevginin o sıcaklığını özlediğim için.. Nede cok şey demek benim içn halbuki bir ten kokusu o tendeki sıcaklık, onun sewgisinde kaybolmak... anlayamıorsunuz işte. sizin oyunlarınızdaki duygularla eş değer deil bu duygular. tadamıyorsunuz artık her şeyiniz sahte olmuş sizin. bilemiyorsunuz onun verdiği hazzı ve sizin cahilliğiniz benide o duygulardan alıkoyuyor. Zawallıyız. siz sahte olduğunz için ben ise size muhtaç olduğum için...





Bütün bir ömrümü yalnız sevgi vererek geçirebilirdm ama sizin vermeye pek deil hiç vaktiniz olmadı.
 

Katze Copyright © 2012 Design by Antonia Sundrani Vinte e poucos