30 Kasım 2012 Cuma

zaman: 11/30/2012 12:20:00 ÖÖ 0 yorum
Bazı hatalar vardır. Geçmişe dönüp bakınca tüh be dersin. Birkaç dakika canını sıkar sonra hayatına kaldığın yerden devam edersin. 
Ama bir de bazı hatalar var ki onları hatırladığın anda -ki hatırlanmaya çok meraklıdırlar- hayatın durur. Hissettiğin pişmanlığın haddi hesabı olmaz. Seni yer, bitirir, göçertir, tüketir. Öyle rahatsız edicidir ki keşke bile diyemezsin. Boğazında yumru gibidir çünkü.
He bir de en kötü yanı birilerine anlattığında "aman canım bitmiş gitmiş, olur öyle şeyler" derler. OLMAZ ÖYLE ŞEY. OLMAMALIYDI diye haykırıveresin gelir.

Unutamıyorsun. Unutulmuyorlar.

En kötü yanı ise o zamanki kendinden nefret edersin. Nefret.

İnsan bazen affedemiyor işte. Hele kendisini.........

29 Kasım 2012 Perşembe

zaman: 11/29/2012 12:26:00 ÖÖ 0 yorum
Bence biyolojik manada da mecazi manada da "kendimizi göremiyor oluşumuz" hayatımızdaki en büyük sorunlardan biri.

Bunun en kötü sonucu ise bıkbıkbıkbık karşımızdakileri ve etrafımızdakileri eleştirirken kendimizin nasıl bir bok olduğunu göremeyişimizdir bence.

Gözlerimiz kendimizi görebiliyor olsaydı etrafımızdakilere bu kadar "çirkin" sıfatı takmaz, kendimizin nasıl biri olduğunu ciddi anlamda algılayabilseydik etrafımızdakiler hakkında bu kadar saçma eleştiriler yapmazdık.

Biliyorum, yapıyorsunuz, yapıyoruz.



13 Kasım 2012 Salı

zaman: 11/13/2012 01:28:00 ÖS 0 yorum

Bir yanılgı oluşmuş olabileceğine inanarak abanıyorum klavyeye.

Sandığınızın aksine ben çok güçlüyüm. 


Uzun bir müddet psikolog ve psikiyatra gitmiş oluşum; sizi zayıflığımı düşünmeye itmesin. Tam aksi aslında.. Ben çoğunuzdan daha çok düşünen, kafa patlatan, detaycı, mükemmeliyetci bir yapıya sahibim. Siz "ben buyum" derken, ben hep daha iyi nasıl olabilirim diye kafa patlattım. Cidden patlattım ama bu kafayı.. Mükemmeliyetciliğin hayatımı siktiği zaman olmadı mı oldu tabi. Önce mükemmeliyetci oldum sonra mükemmel diye bir şeyin aslında olmadığına inanarak vazgeçmeye çalıştım. Çalışıyorum da...

Ben hep çok düşünür, çok eleştiririm. Kendime yaptıklarım da bundan. Ben hiç ben buyum lan seviyorsan böyle sev'cilerden olamadım. Bombok haline rağmen ben en iyiyim en süperim gibi balon egoyla dolaşanlardan da olamadım hiç. Hep ortada bir yanlış veya hata olduğunda üzerime alıp düzeltmeye çalıştım. Bakmayın yağ gibi suyun üstüne çıkabilme başarıma. Ben hep sizden çok kendimi yedim.. Çaktırmadan.. He bu demek değil ki her olayda siz cidden haksızken kendimi yedim, hayır size de kendinizi yedirdiğim zamanlar oldu. Çok oldu hem de. Olacak o kadar..
Ne diyordum, ben çok güçlüyüm. Çoğunuzun olamadığı kadar.. Çünkü kendimi yerken güçlendirmeyi de öğrendim. Ne kadar ben buyum'cu olursanız o kadar zayıflıyorsunuz bilin istedim. O psikologlar ve psikiyatrlar beni hep daha güçlü yapmak için vardılar, daha iyi bir hayat için. Ama hiçbir zaman zayıf olmadım, gitmeden önce de sonra da. Ben çoğunlukla güçlü olduğum için çektim. Dimdik durduğum için. Ketumdum ketum! Hala öyleyim biraz. Sadece daha rahat boyun eğebiliyor, dahası önemsemeyebiliyorum..
O yüzden bana söylediğiniz "sen dikkatli ol, zamanında psikologlara gittin tekrar gitme" gibi salak saçma laflarınızı götünüze sokun.
He bir de bana üzülme hakkı verin. Ne yaşadıysam "aman aylin üzülmesin, ağlamasın" dediğinizden dolayı çektim. O dimdik, ketum duruşum sıçtı hayatıma zaten! Annem ve babam beni hiç ağlatmazdı çünkü. Ağlamanın normal olduğunu büyüyünce anladım ben işte. Ben HASSAS VE DUYGUSAL BİRİYİM. Narin ve kırılgan. Ama bu güçsüz olduğum anlamına gelmiyor. Gelmedi hiç. Bu yüzden bırakın beni ve etrafınızdakileri üzülsünler, ağlasınlar. Ağlayabilmenin nasıl bir nimet olduğunun farkında bile değilsiniz. Gözpınarları kurumaktan acıyan ben; bunu en iyi bilenlerdenim çünkü. 
 

Katze Copyright © 2012 Design by Antonia Sundrani Vinte e poucos