31 Aralık 2012 Pazartesi

2013

zaman: 12/31/2012 12:19:00 ÖÖ 0 yorum
Daha önce böyle bir yazı ya da liste yaptım mı bilmiyorum ama yapmak istedim bu sefer. Belki şans getirir, belki yazım evrene bir mesaj niteliği taşır, ya da en azından ileride geriye dönüp baktığımda neler olmuş neler olmamış, olması için ne yapabilirim gibi bir iç muhakemeye dönüşür...

2013'ten neler bekliyorum;
Öncelikle iş hayatına 1 ay önce güzel bir yerde büyük bir adım attım. 2013 bana güzel bir kariyer sunsun.

Evlilik. Ocak ayında 4. yılımızı bitireceğiz. Artık okul bitti, onun askerliği bitti, iş hayatına atıldık. Geriye kendimizi toparlayıp evlenmek kaldı.
Kendimi bu yıl daha da olgunlaştırmak, adımlarımı daha da sağlamlaştırmak istiyorum.

Kendimle tamamen barışmak, etrafımdakileri ve kendimi affetmek istiyorum.
Kendi maaşlarımda Macbook almak istiyorum. Olursa Macbook Pro, olmazsa Macbook Air.
Bir yurtdışı seyahati. En çok İspanya. Ama neresi olursa olsun modundayım.
Çok para kazanmak istiyorum. İstediğim her parfümü orjinal alabildiğim, alışveriş çılgınlığının dibine vurabileceğim kadar. (Benim için zenginliğin özeti orjinal parfüm almak -sanki benimkiler orjinal değilmiş gibi asdfghjk. Olsun daha çok olsun, hepsi benim olsun. -bir parfüm canavarının haykırışları-)



Aklıma geldikce yazacak, editleyeceğim 2-3 gün boyunca. Malum yıl 365 gün. İsteyecek çok şeyi oluyor insanın.

25 Aralık 2012 Salı

zaman: 12/25/2012 07:34:00 ÖS 0 yorum
Beni en çok hayvansever’lere yöneltilen insanları sevin, onları koruyun, onları savunun lafları delirtiyor. Biz hayvanları önemserken insanları öldürüyor muyuz? Dışlıyor muyuz? Gebersin gitsinler eeehhh banane mi diyoruz?! İnsanlığın hayvanlara yaptığı şeyler bizi üzüyor sadece. Çok üzüyor. Çoğu zamanda kızıyoruz ama şu dünyada biri evinden atıldığında onu koruyan eksik de olsa hukuk var, sokak ortasında kimse kimseyi tekmeleyip öldürmüyor, etrafta bir insana saldırdığınızda sizi durduracak tonlarca insan var. Avuç açtığınızda para atıp akşam yemeği almanızı sağlayan insanlar var. Peki hayvanların nesi var? Yaşam alanlarını yok ettiğiniz yetmiyormuş gibi bir de onları savunanları hangi yüzle eleştiriyorsunuz? Onlar açken avuç açamıyor. En fazla miyavlıyor, havlıyorlar siz ise su atarak, tekme atarak kovuyorsunuz. Hiçbir dilenciye tekme attınız mı peki? Hayvan ile insan arasında değer mukayesi yapmak kadar yanlış bir şey yok! Her ikisi de can. Hem de insan kendi kendine bakabilirken hayvanların artık böyle bir şansı yok. Çünkü siz yaşam alanlarını katlettiniz, iki gram havlıyor diye barınaklara kapattırıp açlıktan öldürttünüz, çünkü siz onların da yaşam hakkı olduğunu unuttunuz… Unutmayın.. Hatırlayın..!!!!!!

30 Kasım 2012 Cuma

zaman: 11/30/2012 12:20:00 ÖÖ 0 yorum
Bazı hatalar vardır. Geçmişe dönüp bakınca tüh be dersin. Birkaç dakika canını sıkar sonra hayatına kaldığın yerden devam edersin. 
Ama bir de bazı hatalar var ki onları hatırladığın anda -ki hatırlanmaya çok meraklıdırlar- hayatın durur. Hissettiğin pişmanlığın haddi hesabı olmaz. Seni yer, bitirir, göçertir, tüketir. Öyle rahatsız edicidir ki keşke bile diyemezsin. Boğazında yumru gibidir çünkü.
He bir de en kötü yanı birilerine anlattığında "aman canım bitmiş gitmiş, olur öyle şeyler" derler. OLMAZ ÖYLE ŞEY. OLMAMALIYDI diye haykırıveresin gelir.

Unutamıyorsun. Unutulmuyorlar.

En kötü yanı ise o zamanki kendinden nefret edersin. Nefret.

İnsan bazen affedemiyor işte. Hele kendisini.........

29 Kasım 2012 Perşembe

zaman: 11/29/2012 12:26:00 ÖÖ 0 yorum
Bence biyolojik manada da mecazi manada da "kendimizi göremiyor oluşumuz" hayatımızdaki en büyük sorunlardan biri.

Bunun en kötü sonucu ise bıkbıkbıkbık karşımızdakileri ve etrafımızdakileri eleştirirken kendimizin nasıl bir bok olduğunu göremeyişimizdir bence.

Gözlerimiz kendimizi görebiliyor olsaydı etrafımızdakilere bu kadar "çirkin" sıfatı takmaz, kendimizin nasıl biri olduğunu ciddi anlamda algılayabilseydik etrafımızdakiler hakkında bu kadar saçma eleştiriler yapmazdık.

Biliyorum, yapıyorsunuz, yapıyoruz.



13 Kasım 2012 Salı

zaman: 11/13/2012 01:28:00 ÖS 0 yorum

Bir yanılgı oluşmuş olabileceğine inanarak abanıyorum klavyeye.

Sandığınızın aksine ben çok güçlüyüm. 


Uzun bir müddet psikolog ve psikiyatra gitmiş oluşum; sizi zayıflığımı düşünmeye itmesin. Tam aksi aslında.. Ben çoğunuzdan daha çok düşünen, kafa patlatan, detaycı, mükemmeliyetci bir yapıya sahibim. Siz "ben buyum" derken, ben hep daha iyi nasıl olabilirim diye kafa patlattım. Cidden patlattım ama bu kafayı.. Mükemmeliyetciliğin hayatımı siktiği zaman olmadı mı oldu tabi. Önce mükemmeliyetci oldum sonra mükemmel diye bir şeyin aslında olmadığına inanarak vazgeçmeye çalıştım. Çalışıyorum da...

Ben hep çok düşünür, çok eleştiririm. Kendime yaptıklarım da bundan. Ben hiç ben buyum lan seviyorsan böyle sev'cilerden olamadım. Bombok haline rağmen ben en iyiyim en süperim gibi balon egoyla dolaşanlardan da olamadım hiç. Hep ortada bir yanlış veya hata olduğunda üzerime alıp düzeltmeye çalıştım. Bakmayın yağ gibi suyun üstüne çıkabilme başarıma. Ben hep sizden çok kendimi yedim.. Çaktırmadan.. He bu demek değil ki her olayda siz cidden haksızken kendimi yedim, hayır size de kendinizi yedirdiğim zamanlar oldu. Çok oldu hem de. Olacak o kadar..
Ne diyordum, ben çok güçlüyüm. Çoğunuzun olamadığı kadar.. Çünkü kendimi yerken güçlendirmeyi de öğrendim. Ne kadar ben buyum'cu olursanız o kadar zayıflıyorsunuz bilin istedim. O psikologlar ve psikiyatrlar beni hep daha güçlü yapmak için vardılar, daha iyi bir hayat için. Ama hiçbir zaman zayıf olmadım, gitmeden önce de sonra da. Ben çoğunlukla güçlü olduğum için çektim. Dimdik durduğum için. Ketumdum ketum! Hala öyleyim biraz. Sadece daha rahat boyun eğebiliyor, dahası önemsemeyebiliyorum..
O yüzden bana söylediğiniz "sen dikkatli ol, zamanında psikologlara gittin tekrar gitme" gibi salak saçma laflarınızı götünüze sokun.
He bir de bana üzülme hakkı verin. Ne yaşadıysam "aman aylin üzülmesin, ağlamasın" dediğinizden dolayı çektim. O dimdik, ketum duruşum sıçtı hayatıma zaten! Annem ve babam beni hiç ağlatmazdı çünkü. Ağlamanın normal olduğunu büyüyünce anladım ben işte. Ben HASSAS VE DUYGUSAL BİRİYİM. Narin ve kırılgan. Ama bu güçsüz olduğum anlamına gelmiyor. Gelmedi hiç. Bu yüzden bırakın beni ve etrafınızdakileri üzülsünler, ağlasınlar. Ağlayabilmenin nasıl bir nimet olduğunun farkında bile değilsiniz. Gözpınarları kurumaktan acıyan ben; bunu en iyi bilenlerdenim çünkü. 

27 Ekim 2012 Cumartesi

zaman: 10/27/2012 01:19:00 ÖÖ 2 yorum
Bazı düşünceler var..

Yüreğime, zihnime ve mideme öyle sert bir şekilde oturuyor ki.. Hazmedemiyorsun, silemiyorsun, unutamıyor ya da es geçemiyorsun.. En kötüsü de ne biliyor musunuz? Anlatsan anlatılmaz, anlaşılmıyor, değiştirilemiyor, çoğu zaman paylaşılamıyor bile.. Sonra beraberinde birçok lanet duygu ve düşünceleri getiriyor.. Korku, endişe, çıkmazlar, kaygı, sinir, pişmanlık, keşkeler...
Sadece düşünce halbuki... Ne kadar havada, görünmez, soyut.. Düşüncenin delirtmeye ve mahvetmeye nasıl bu kadar kolay ve etkin sebebiyet verebileceğine hayret edesiniz geliyor..

 Olmaz demeyin. Oluyor işte...

16 Eylül 2012 Pazar

zaman: 9/16/2012 06:08:00 ÖS 0 yorum
Birden bir şeyler geveleyesim geldi.
Hayatımın hafif kritik dönemlerinden biri. Birkaç hayal kurmaya başladığım, hatta hayal kavramından çıkıp plana doğru ilerleyen fikirlerle boğuşuyorum. Öncelikle artık mezun olduğum gerçeğinin devamında daha büyük bir gerçek ile yüz yüze gelmek. İŞ HAYATI. Bir yandan girmek için sabırsızlandığım, çalıştıkca karşılığını A, B harfleriyle değil de parayla alacağım, fakat hayatımın özgürlüklerinin sınırlanacağı önemli bir dönem bu. Hadi dediğimde şehirdışına yada yurtdışına çıkamayacağım, gündüzleri istediğim saatlerde kalkamayacağım, günün birçok saatini bir ofiste geçireceğim ve yeni kibirli, kompleksli insanlarla karşılaşabileceğim gerçeği beni korkutuyor,  dürüst olmalıyım, evet çok korkutuyor. Bir yandan da master yapma arzum had safhada. Hayallerimin zirvesinde oturan klinik psikoloji.. Bilemiyorum, zaman ne getirecek, ileride bir gün bu yazıyı okudugumda ünvanim Uzman Psikolog olacak mı.. Olmasam da o benim hayatımdaki en güzel hayallerimden biri herhalde. Reenkarnasyon var ise ve anımsayabilirsem bir sonraki hayatımda kesinlikle psikolog olacağım (: Klinik dedim mi çenem düşüyor işte.. Başka bir konu da; hayatımın 3 buçuk harika yılını birlikte geçirdiğim erkeğin hayatı şekilleniyor yavaştan, şekillenmesi "bizim geleceğimiz" in de şekillenmesi manasına geldiğinden ekstra bir heyecan içerisine girmiyor da değilim hani.
Bir de dönüp baktığımda birçok şeye lanet etsem de güzel bir hayatım oldugunun bilincindeyim, kabulundeyim. Ve biliyorum daha güzel olacak.. Hadi yeni iş, yeni heyecanlar, yeni başarılar, yenilikler  gelin hayatıma..

3 Ağustos 2012 Cuma

zaman: 8/03/2012 10:31:00 ÖS 0 yorum

zaman: 8/03/2012 02:11:00 ÖÖ 0 yorum
Kendime en çok söylemem gereken kelimenin SANA NE olduğuna karar verdim.

24 Temmuz 2012 Salı

zaman: 7/24/2012 01:45:00 ÖÖ 0 yorum
Hiçbir şey kötü gitmiyor, ama istediğim gibi de gitmiyor işte..
Anlatabiliyor muyum?

14 Haziran 2012 Perşembe

Mezun!

zaman: 6/14/2012 11:33:00 ÖÖ 0 yorum
An itibariyle son projemi de vererek hayatımdaki okul, ödev, proje, yoğunluk dönemini kapatmış bulunuyorum. -Heeğ master falan yapıcam o ayrı konu- 5 yıl o kadar kahır çektikten sonra şu an direk özgürlük, rahatlık moduna kolay giremediğimi söylemem yanlış olmaz lakin yarın tatile çıkıyorum. 5 gün deniz, güneş, kum, havuz, sessizlik ve açık büfe yemek beni kendime fazlasıyla getirir. Okulun cefası bitti 2 tanecik sefası kaldı. Mezuniyet balosu ve kep töreni. Gerginlik yaratmıyor değil -koşuşturma açısından- fakat okuldaki en tatlı gerginliklerim herhalde bunlar..
5 yıl boyunca it gibi çalıştım, koşturdum, hem inek hem sosyal biri olmak adına çok yoruldum, yıprandım. Ama artık hepsinin koy bi tarafına.. 
Artık mezunum..
Artık özgürüm..
Alcatraz'dan çıkmış gibiyim. hohohoho.


Dipnot: okulu ileride cok özleyeceksin diyen insanlar; böyle bir şey asla olmayacak, demedi demeyin..

20 Nisan 2012 Cuma

zaman: 4/20/2012 12:16:00 ÖÖ 2 yorum

8 Nisan 2012 Pazar

zaman: 4/08/2012 12:51:00 ÖÖ 0 yorum
Yaşadıkça düzelmiyordu hayat, tıpkı yaşlanmakla büyümediği gibi kişinin..


-Elif Şafak

6 Nisan 2012 Cuma

zaman: 4/06/2012 02:56:00 ÖS 0 yorum
Kasım, 2004 den beri evimizin bireyi olmuştun.. Sana evin kedisi değil de bireyiymiş gibi davrandık her zaman, biliyorsun.. Çünkü sen benim kardeşimdin.. Şu koskoca evdeki, odadaki yalnızlığımı alırdın dostluğunla, kardeşliğinle.. En çok burnuma o siyah zeytin burnunu sürtmeni severdim.. O kadar sevgi dolu bakar, o kadar sevgi dolu miyavlardın ki.. İnsanlara haşin davranıyor olman fikrimi değiştirmezdi çünkü sen tam bir sevgi yumağıydın benim için.. Koskoca neredeyse 8 yıl geçirdik beraber.. Dostluğun, kardeşliğin için binlerce kez minnettarım sana Ahu'm.. İyi uyu, huzur içinde kal.. Seni çok seviyorum ve seni çok özleyeceğim...

3 Nisan 2012 Salı

zaman: 4/03/2012 07:37:00 ÖS 0 yorum
Don't look back, you're not going that way. 
zaman: 4/03/2012 03:43:00 ÖS 0 yorum
Bence birilerinin bizim hakkımızda ne düşündüklerini önemsemeyi bıraktığımız gün gerçekten özgür olacağız.
zaman: 4/03/2012 03:42:00 ÖS 0 yorum
Bazen bir tanıdığa mı içimi dökmek, haykıra haykıra anlatmak daha iyi gelir yoksa tanımadığın birine mi?
Önyargılar vs. objektiflik savaşı.


1 Nisan 2012 Pazar

zaman: 4/01/2012 06:48:00 ÖS 1 yorum

Hayatımda hem mutlu olmamı sağlayacak şeyler var hem de mutsuz olmamı sağlayacaklar; ve ben hep mutsuz olmayı tercih ediyorum sanırım. Çünkü mutsuz eden şeyler daha bir batıyor.. Sanırım gerçekten stabil bir şekilde mutlu olmayı beceremiyorum.

13 Mart 2012 Salı

zaman: 3/13/2012 12:23:00 ÖÖ 0 yorum
Sevgili bilinçaltım; beraber yapamıyoruz, hayatımı rezil ediyorsun..
Ayrılmalıyız..
Üzgünüm..

28 Şubat 2012 Salı

zaman: 2/28/2012 11:19:00 ÖS 3 yorum
Kendime telkin etmem gereken, olumlama mı dersiniz, 40 kere söyleyince olur mu dersiniz, ezber mi dersiniz bilemem adını, ama sürekli tekrarlayıp kendime enjekte etmem gereken şeyler var.


Vurdumduymaz ol.
Biraz bencil ol.
Birazcık düşüncesiz ol.
Detaylardan kurtul.
Hassaslığını bir kenara bırak.
Aldırma.
Takma.
Düşünme.
Yoğunlaşma.
zaman: 2/28/2012 11:17:00 ÖS 0 yorum
İnsanlar ve yaşadıklarım çok garip bir şekilde kendimde olan, sevdiğim, beğendiğim hatta övündüğüm ve toplumca güzel olarak kabul edilebilecek özelliklerimden tiksindirdiler resmen. Ve ben o kadar da "iyi" olmamam gerektiğini anladım..

içşel çatışma

zaman: 2/28/2012 11:13:00 ÖS 0 yorum
Sevsem mi sevmesem mi dediğim bazı karakteristik özelliklerim var. Benim tamamen iyi niyetle yaptığım ama karşıdan olumsuz algılanabilenler mesela.. Ben birilerine doğruyu göstermeye bayılan bir tipim. Aman yanlış yapmasın, üzülmesin fikri üzerine yoğunlaşmış anaç bir mizaç. Birilerinin farkedemediği şeyleri onlara farkettirmek, üzülmemeleri için çabalamak sanırım en büyük ama en yanlış hobim. Çünkü bazen olaylara o kadar dahil oluyorum ki olaydaki özne olan insanlardan daha özne olabiliyorum. Halbuki olay benimle uzaktan alakalı. Sonra duruyorum ve soruyorum; burada senin işin ne.. Asıl cümle kesinlikle SANANE AYLİN ama. Mütemadiyen kendimi olayların içine atıyor, 3. göz olmak yerine özne olabiliyor, biri bi tarafı üzdüyse anında müdahale edip üzülenin saldırısının bin katını gerçekleştirebiliyorum. Üzülenin düşünmediği ya da dile getirmediği şeyleri söylüyorum. İyi de SANANE AYLİN?!
Birçok vıdı vıdı yapabilirim; o onların hayatı, belki istemiyorlar doğrularını fln. Benim de kendime verebilecek cok bomba laflarım var ama etmiyor etki işte. Ben o kadar doğrucu davut olabiliyorum ki birinin doğruyu görmemesi ya da yapmaması beni çileden çıkartıyor hele sevdiğim biriyse.. Nasıl düşünemez.. Nasıl anlamaz bla bla. Eee SANANE AYLİN! Senin sorunun mu bu?
İşte ben kendimi bir türlü çekemiyorum dahil olmaktan.
Yoruldum. Hata yaptığımı bile bile engel olamamaktan da yoruldum, insanlar kendileri için bir şeyler yapmıyorken, benim onlar için bir şeyler yapmaya çalışmamdan da yoruldum.
Eee aylin bi siktir git artık nokta

12 Şubat 2012 Pazar

zaman: 2/12/2012 08:55:00 ÖS 0 yorum
Birinin bana haketmediğimi düşündüğüm davranışlar göstermesi, onun da beni haketmediğini gösterir.

9 Şubat 2012 Perşembe

Şiddet hakkında birkaç laf

zaman: 2/09/2012 02:48:00 ÖS 1 yorum
"Şiddetin, hayvana yahut insana uygulanması gibi ayırt edilebileceğini düşünmüyorum. Şiddet, insanın içindeki bir zayıflıktan kaynaklanan ve bunu alt etmek için kendinden daha güçsüz, zayıf olana uyguladığı şeydir. Dolayısıyla hayvana şiddet uygulayan bir insan, bütün insanlığın en alt tabakasındadır ve ancak gücü hayvana yettiği için böyle bir yönteme başvurur." Tolga Çevik

Harika bir noktaya parmak basmış. "Şiddet" kavramı üzerinde yoğunlaşmışlığım var özellikle Mor Çatı'da gönüllülük yapmaya başladığımdan beri. Mor Çatı'da katıldığım atölye çalışmaları, gönüllük eğitimi de bu bilgilerimi pekiştirmek adına çok yararlıydı.. Bu yüzden yazmak istedim.. 
Sosyal bilimler okuyunca çok şey biliyorsunuz, öğreniyorsunuz ama okulda proje, assignment bla bla yazmaktan sosyal yerlerde bir şeyler yazmaya mecaliniz kalmıyor. Bu noktada şiddetle ilgili çok şey yazmak istedim ama üşengeçliğim mi dersiniz, yorgunluğum mu dersiniz el vermedi.. Fakat zihnimde tuttuğum birçok şeyi Tolga Çevik o kadar güzel özetlemiş ki.. Daha "hayvana şiddet" odaklı gibi gözükse de aslında şiddetin kökeninden harika bir şekilde, öz olarak bahsetmiş. Ben de birkaç ekleme yaparak yazmış bulunmak istedim..
       Öncelikle kesinlikle şiddet uygulamak tercihi bir şeydir. Kesinlikle politiktir. Yani güç ilişkisi bazlıdır. Altında yatan his çoğunlukla üstünlük kurma arzusudur. Kadına yönelik şiddet bağlamında, şiddetin, erkeğin kesinlikle kadını kontrol etme, domine etme, elinde tutma arzusuna paralel olarak ortaya çıktığını savunuyoruz. Bu erkeğin bilinçli ve tercihli olarak yaptığı politik bir eylem. Bu noktada erkeğin veyahut şiddet uygulayan her kimse, bilinçli ve tasarlanmış olarak bu yıkıcı eylemi gerçekleştirdiği aşikar. Böylece erkeklerin -mahkemelerde de kaçmak için kullandığı- cinnet geçirdim, kendimde değildim, bi an oldu bla bla cümleleri tamamen zırvalık, saçmalık. Kendinden alt gördüğü, ya da kendinden alt konuma koymaya çalıştığı bir durumdan söz ediyoruz. Hele ki hayvana şiddet uygulama kesinlikle Tolga Çevik'in dediği gibi, zavalılık, aşağılık hissinden artık kudurmuş olan varlıkların -insan demeye dilim varmıyor- yaptığı bir tatmin yolu..
Şiddet tercihi bir durum olduğu, psikolojik, nötorik bir hastalık, durum söz konusu olmadığı için düzeltmesi de zorlaşıyor. Bir ilaç yok ki içindeki hayvani saldırganlığı yoketsin.. Bu yüzden şiddet uygulamaya meyilli, bunu tercih edebilecek insanların ciddi bir psikolojik tedavi görmesi şart. Cezalandırılması (hukuki olarak) ve bu politik tutumunun değiştirilmeye çalışılması şart. Şiddet tercihi bir durum olduğu için şiddet uygulayan kişiye asla bazı özellikleriyle bu eylemini bağdaştırıp da normalize etmeye, yumuşatmaya çalışmayın. Bkz. adamın dertleri var, kendisi de agresif o yüzden bla bla. Bunu o tercih ediyor, ediyorsa sonucuna da katlanacak arkadaşım..
Öz olarak;
Susmayın şiddete. Karşı koyun, kimsenin sizi ezemeyeceğini bilin. Buna kimsenin hakkı yok.. Ve asla ve asla şiddeti normalleştirmeyin, kabullenmeyin, yumuşatmayın.. 

5 Şubat 2012 Pazar

zaman: 2/05/2012 08:10:00 ÖS 0 yorum
Bendekinden daha fazlasını alabileceğin birini bulduğunda ardına bakma derim hep. Git. Lakin, iyi ölç tart, pişman olup geri baktığında bekliyor da olmam.

Geriye bakmayacağın işler yap.

Hep bu düşünceleri geçiririm içimden.. 

28 Ocak 2012 Cumartesi

zaman: 1/28/2012 11:02:00 ÖS 0 yorum
Şu hayatta hiçbir şey sabit durmuyor. Duygular, düşünceler, hisler, inanışlar..
 

Katze Copyright © 2012 Design by Antonia Sundrani Vinte e poucos