30 Aralık 2008 Salı

I feel that I pertain nowhere..

zaman: 12/30/2008 11:18:00 ÖS 0 yorum
Olmuyor. Sanki tüm kurulu düzen bensiz kurulmuş da ben sonradan gelmiş evlatlık bir çocukmuşum gibi hissediyorum kendimi. Ait olduğum bir yer yok sanki. Her yerde kapanan kapılar var.. Kendi dünyamda kendi başıma varoluyorum.Oyunlarımı kendi başıma oynuyorum. Birkaç misafirim oluyor çok kalmadan onlar da gidiyor zaten. Gerçek evim nerede benim. Hep hayali duvarlarım mı olacak benim çizdiğim ama hayat tarafından yıkılan.. Yalancıktan dostluklarım.. Sahte beslenmeler.. Nereye aitim.. Nereye... Nerede gerçek mutluluk.. Bir yere ait olmanın huzuru nerede..

29 Aralık 2008 Pazartesi

Kulağımdaki müzik..

zaman: 12/29/2008 07:37:00 ÖS 0 yorum
Hafif bir müzik kulağımda ve yağmur tanelerinin sırılsıklam etmesine aldırmadan yalnız bir halde yürüyorum.. Nasıl gördündüğüme aldırmadan, yüzümde hafif bir tebessümle, yüreğimdeki hayal kırıklıklarının ruhuma batışını biraz bile olsa bir kenara bırakarak yürüyorum bu sefer.. Rüzgarın saçlarıma eşlik edişini hissediyorum... Hafif bir keyif var bedenimde.. Gözbebeklerim ışıldıyor adeta.. Arkama bakmıyorum.. Artık arkama bakmayacağımı tekrarlıyorum kendime.. Yol daha bir parlak gelmeye başlıyor.. Her yeni sokağı sevgiyle kucaklamaya başlıyorum.. Nereden geldiğimi önemsemeden nereye gideceğime yoğunlaşıyorum..

İleriye yoğunlaşmışken birden kulağımdaki şarkıyı farkediyorum.

Télépopmusik - Don't Look Back..

Küçük yazılar..

zaman: 12/29/2008 07:32:00 ÖS 0 yorum
14:41 24/12/2008
'' ve başımdan geçen tüm olaylara rağmen hala incitilmek için sonsuz ve engellenemez bir potansiyelim olduğunu keşfettim.. ''


13:27 24/12/2008
Ruhunu, içini rahatlatan şeyleri iyi keşfetmeli insan diye düşünen biriyim. En sıkıntılı anlarda ne yapman gerektiğini bilmek gibisi yoktur.. Mesela ben özellikle su ve müzikle rahatladığımı farkettiğimden beri daha az yaralayan sıkıntılı günler yaşamaya başladım. Elbette her zaman aynı olamaz lakin her zaman bir kaçış planının olması insana güven ve huzur verir. Mesela yoga da beni kendime getiren nadir şeylerden biridir ya da müziğe kendimi bırakıp ruh halimi bana fısıldaması ve sanki ben kendi içimi döküyormuşum gibi beni rahatlatması paha biçilemez bir duygu.. Kendimi yemek yapmaya da verebilirim mesela.. Çok güzel şeyler hazırlarım.Hazırlaması bile ayrı bir keyiftir yemesi gibi.. Havuzu da severim ben.. Attığım her kulaçta ilerlediğim hissi, suyun tenimle uyumu bambaşka bir şeydir ardından havuzun jakuzisine ya da duşa girdin mi deymeyin keyfime... Kendini kefşetmek güzeldir...


13:20 24/12/2008
Kinaye ve betimlemeler kullanarak duygu ve düşüncelerimi yazamayı seviyorum.. Birçok edebi sanat kullandığımı farkeder oldum.. Bir de bi anda geliyor bu duygu.. Eğer kağıda ya da herhangi bir yere dökebilecek durumda değilsem kendi kendime sayıklayarak yitirip gidiyorum o cağnım cümleleri..


13:14 24/12/2008
Bir insan hakkında ne kadar da kolaydır kötü düşünmek eğer istiyor isen. Seçici odaklanmayla başlar. Aslında art niyet olmayan birçok davranışı dâhi kötü olarak yorumlayabilecek bir hale getirir insanı bu odaklanma.. Çok basittir insan karalamak. Her insanın kötü yanları da yok mudur? Hep mükemmel miyizdir ki? Hayat hep yingyang modunda değil midir halbuki? İşte bu düşünceleri gözardı edip, kendinizdekileri görmemezlikten gelerek karşındakini eleştirmeye başlarsın biranda sevdiğin ya da hiç tanımadığın nötr olduğun bir insan senin gözünde siyahlaşmaya başlar ve artık o kara listeye girmeye aday olmuş hatta girmiştir bile.. İstedi mi her yol paris tir insana..


13:05 24/12/2008
Değişmeden büyüyemezsin ama başkalarının kostümlerini giyerek de olamaz bu. Kendini her seferinde yeniden yaratmalısın adeta. Seni sen yapan yanlış şeyleri yine sana uygun olarak sen üreteceksin yoksa üzerinde emanet gibi dururlar.. Bari çalıyorsan bile üzerinde oynama yaparak kendi bedenine uygun hale getirt ki sen olsun artık onlar.. her yerde klonlaşmış bedenler, ruhlar... Özentilik, birinin çakması olmak böyle bir şeydir işte..


12:59 24/12/2008
İnsanlar zorla yaşatıyorlar duyguları kendilerine.. Birine karşı hissettiği duyguyu yoketmek için elinden geleni yapıyorlar mesela. Onu akıllarında kötülüyorlar, başka insanlara sarıyorlar ya da cok daha basit ve komik şeyler yapabiliyorlar. Kimisi de bak bu düzgün biri diyip kendini onu sevmeye zorlayabiliyor nitekim başarılı da olabiliyor ama ilerisinde gelen hayal kırıklıkları ve yaşadığı suni sevgi onu üzebiliyor da. Hiçbir şey hissetmediğin birinin elini tutmasına nasıl izin verebiliyor ki insan. Ya da hiç bir sıcaklık alamadığı bir tenle uyumak.. Sadece yanında birinin varolması adına yapılan boş eylemlerden ibaret. Halbuki sevdin mi ne de güzel gelir sevdiğinin teni insana. Nasıl da başkadır kokusu, sıcaklığı. Sanki dünyadaki en huzurlu yeri sadece orasıymış gibi.. Ama bu duygular da hakedene hissedildiğinde anlamlılaşıyor ve güzelleşiyor yoksa büyük hayal kırıklıkları olarak anılara gömülmeye mecbur kalabiliyorlar...


12:42 24/12/2008
En acı şey kendini kandırmaya çalışmaktır. En zoru da odur lakin.


12:39 24/12/2008
Kadın olarak doğmak; erkeklerin mülkiyetinde olan, özel, çerçevelenmiş bir yerde doğmak demektir. Kadınların toplumsal kişilikleri; böylesine sınırlı, böylesine koşullandırılmış bir yerde yaşayabilme ustalıklarından dolayı gelişmiştir. Ne var ki bu durum, kadının kendi öz varlığını ikiye bölmesine mâl olmuştur. Kadın, hiç durmadan kendisini seyretmek zorundadır. Her gittiği yerde kendi imgesiyle birlikte dolanır. Bir odada yürürken ya da bir cenaze başında ağlarken bile ister istemez kendini yürürken ya da ağlarken izler. Çocukluğunun ilk yıllarından başlayarak hep kendi kendisini gözlemesi, bunun gerekli olduğu öğretilmiştir ona. Böylece kadın, içindeki ' gözleyen' ve 'gözlenen' kişilikleri, kadın olarak onun kimliğini oluşturan; fakat birbirinden ayrı iki nesne olarak görmeye başlar..


12:37 24/12/2008
Durakta yanıma biraz olsun ısınmak, kardan kurtulmak ve sevilme isteğiyle gelen sokak köpeğini her zamanki gibi kırmayarak ısıtıp, sevgi dolu dokundum ona.. Dakikalarca sevdim.. Gitti geldi yine kendini sevdirdi bana. Yanaştı, sırnaştı Islaklığına, kirliliğine aldırmadan sevgi alışverişi yaşadık.. Köpeklerin o masumane ama birçok yaşadığı olayların izlerini taşdığı bakışları beni hep buruklaştırır. Gözlerinde hep bir dokunaklılık bulunur bakarlerken sizin yüzünüze sevgi dolu.. Kıyamam hiçbir zaman.. Etraftaki ay götür şunu, ay korkuyorum sözcüklerine aldırmadan ruhunu okşarım köpeklerin... Sevgi bambaşka bir şey..

12:31 24/12/2008
Gözlerinde yaşanmışlıkların izleri vardı bugün yanıma gelen çingene kızın. Bana soru sorup benle aynı otobüse binip benim yanımda olmanın keyfini bana sevgi dolu bakan gözlerinden anlıyordum.. Çok başkaydı bakışları. Sevgiye ihtiyac duyuyordu adeta.Her zamanki gibi toplum normlarından oluşmuş birkaç düşünce belirdi beynimde. Amacının hırsızlık ya da herhangi bir eylem olabilitesi düşüncesi lakin baktıkca kanımı ısıtan bir yüzü ve gülümseyişi vardı.. El salladık ve vedalaştık ben otobüsten inerken.. Uzun bir süre unutamam o bakışları..


19:46 24/12/2008
sorgulamalardan kurtulup da kabullenmeye dahası bazen de boyun eğmeye başladığımızda daha rahatlayacağız. Tahammül ve sabır duygumu yitirmek üzere olamam bunu zorlaştırıyor..

18:26 24/12/2008
Ben gizli bir alan içerisinde kamufle olmuş durumdayım aslında.. Sadece zeki ve sürekli yanımda olan insanlar bunu farkedebiliyorlar.. Görünmez ama çok sert duvarlarım var benim..


18:24 24/12/2008
İnsanlar zannediyorlar ki benimle kurdukları iki muhabbet onları cok özel kılıyor.. Bana yakınlaşmak için birçok engelli geçmiş zannediyorlar kendilerini.. Bir iki muhabbet ettiklerimden tutun hayatımda uzun zamandır varolanlar dahil.. Ama gözardı ettikleri birçok şey var.. Onlar ben izin verdiğim kadar yaklaşabiliyorlar bana istedikleri kadar değil.. Sizin sandığınız çok yakınlık aslında bence cok uzak bile olabiliyor bu yüzden bir bakmışsınız ben gitmişim... Kimsenin yeri garanti değildir...

23 Aralık 2008 Salı

Normlardaki kadın olmak..

zaman: 12/23/2008 09:43:00 ÖS 0 yorum



''Kadın olmak''la ilgili yaptığım alıntıdan sonra bir de benim kalemimle yazmak istedim bu konuyu...
Daha doğrusu normlar yani toplum tarafından konulan olması gerekenler arasında sıkışmış biri olarak ''kadın olmak'' benim yazacağım..
En başta kadın kelimesini kulladığım için bile birçok fikir gelir akla..
Kadınla kız arasındaki fark mesela.. Bahsettiğim kadın kelimesi aslında dişilik manasında ama işte bu da toplumun dar görüşlülüğünden bir tanesi..
Kadın olmak her şeyiyle zordur.. Çok daha dikkatli olmak zorundasınızdır.Sürekli birileri ya da bir şeyler tarafından korunmak zorunda kalırsınız ki nitekimde yararlıdır günümüzdeki sapkınları düşününce.. Hala birçok yerde yalnız halde gezemeyecek kadar risk taşırsınız hele bir de oradaki bir erkeğin zevklerine uygun biriyseniz.. Gençsinizdir ya da ruhunuz gençtir.. Eğlenmek istersiniz.. Zevklerinizin doğrultusunda hareket etmek istersiniz ama hep bir yerlerden sınırlanmayla karşılaşırsınız.. Hep size verilen sınırlar içerisinde sürdürmek zorundasınızdır zevklerinizi, isteklerinizi..
Yetiştirilmeniz hep toplumun ''doğrularına'' göre ise birçok kısıtlamayla yaşarsınız zaten. Sürekli bastırılmış duygu ve dürtüleriniz bulunur.. Sevdiğiniz insana bile sımsıcak bir yakınlık besleyemezsiniz.. Cinselliği geçin masum bir uyku bile size ileride cok büyük bilinçaltı sorunları yaratabilir. Çünkü yaşayacağınız masumane bir uyku bile sizde büyük vicdan azaplarına, kramplara ve ileride ortaya cıkabilecek olan psikolojik bozukluklara yol açabilir. Siz ailenizin ve toplumun size biçmiş olduğu kıyafetlerin dışına cıkmak isterseniz sanki sokakta çırılçıplak koşuyormuş gibi tepkilerle karşılabilirsiniz.. Halbuki sizde kendi seçtiğiniz bir kıyafeti giymek istemez miydiniz? Neden hep siz evleninceye kadar annenizin seçtiği kıyafetleri giymek isteyesiniz ki? Evlendikten sonra da birçoğumuzun yaptığı gibi eşinizin seçimlerine boyun eğmek zorunda kalasınız.. Ama giymediğinizde acıyla terbiye edileceksiniz.. İster maddi olsun ister manevi.. Her kesim için geçerli olmasa da bu birçok kadın için geçerli bir durum değil mi sizce?Hele ki kadının sözünün önemsiz sayıldığı yerleri bir düşünün.. Öyle yerler var ki kadınsanız bir hiçsinizdir sanki. Hayatınız bile ikinci planda kalabilir ötesi sizi istemeyip öldürebilirler bile.. Hala var mı böyle olaylar bilemiyorum lakin eskiden varolmuş olması bile insanı şoka uğratabiliyor çünkü bu zihniyetler bizim kökenlerimizi oluşturuyor..Bu kadar yoğun olmasa da hala kadının ikinci planda olması gerektiğini düşünen birçok zihniyet hala barınıyor. Bunu politikadaki, eğitimdeki, iş yerlerindeki kadın nüfusundan bile cok rahat anlayabiliyoruz zaten.. Söyledikleriniz önemsiz sayılıyor.. Sizin sanki doğru bir fikriniz olamazmış gibi heran yanlış yapacakmışsınız gibi bakılan gözlere maruzsunuz... Hatta sizin ne düşündüğünüz ya da ne hissettiğiniz bile önemsiz.. Ne kadar da kısıtlanmış hayatlar yaşamaya mahkum ediliyoruz..
Sizde normlar arasında sıkışan biri olsaydınız size verilen hayatı özgürce yaşamak isterdiniz.. Hiçbir şeyi haddiden fazla önemsemeden, sürekli kendinizi uzaktan izleyip acaba doğru yapıyor muyum düşüncesine kapılmadan duygularınızı bir erkek kadar rahat ve içten gelerek yaşayarak, bir kere olsun mantığınızın dışında bir şey yaptığınızda tepki almayarak ve cezalandırılmayarak hayatınızı sadece sizin kontrolünüz altında olarak yaşamak isterdiniz ama siz bile o toplum normlarına göre kadınları eleştirebiliyor onların hayatlarını cok rahat sınırlama hakkını kendinizde bulabiliyorsunuz... Evet kadın olmak hala zordur.. Normlardan kurtulamıyorsanız, siz siz olamıyor ve kendi ayaklarınız üzerinde duramıyorsanız ve toplumun etiketlerini cok önemsiyorsanız, siz size biçilmiş olan kıyafetleri giyip onların size layık gördüğü doğru (!) hayatı yaşamak zorunda kalacaksınız.. Birçok sözde kadın gibi...





Kadın olmak.

zaman: 12/23/2008 08:41:00 ÖS 0 yorum
Kadın olarak doğmak; erkeklerin mülkiyetinde olan, özel, çerçevelenmiş bir yerde doğmak demektir. Kadınların toplumsal kişilikleri; böylesine sınırlı, böylesine koşullandırılmış bir yerde yaşayabilme ustalıklarından dolayı gelişmiştir. Ne var ki bu durum, kadının kendi öz varlığını ikiye bölmesine mâl olmuştur. Kadın, hiç durmadan kendisini seyretmek zorundadır. Her gittiği yerde kendi imgesiyle birlikte dolanır. Bir odada yürürken ya da bir cenaze başında ağlarken bile ister istemez kendini yürürken ya da ağlarken izler. Çocukluğunun ilk yıllarından başlayarak hep kendi kendisini gözlemesi, bunun gerekli olduğu öğretilmiştir ona. Böylece kadın, içindeki “gözleyen” ve “gözlenen” kişilikleri, kadın olarak onun kimliğini oluşturan; fakat birbirinden ayrı iki nesne olarak görmeye başlar.


(Alıntıdır)

17 Aralık 2008 Çarşamba

kendine yabancılaşmak

zaman: 12/17/2008 07:33:00 ÖS 0 yorum
Sanki yaptığımız her şey kendimizden kaçış içinmiş gibi geliyor bu sıralar bana.. Müziği bile hobinin, rahatlamanın dışında iç sesimizi bastırmak için kullanıyormuşuz da bunu kendimize çaktırmamaya çalışıyormuşuz gibi.. Alkol ve sigara bağımlılığın dışında cok büyük bağımlılıklar edindirmişiz bedenimize. En sıkıntılı anlarda kendimizle konuşmak yerine bizi bizden uzak tutacak objelere sığınmışız. Değişen bizi görememişiz o objelerden.. Kendimize ne kadar yabancılaştığımızı farkettikce o objelere daha cok sığınmış tam bir bağımlı olmuşuz sanki.. Artık kendi ruhunu bile tanıyamayan bedenlere hapsolmuşuz biz.. İç sesimiz ne kadar da yabancı artık.. Aynada gördüğümüz yüzün ardında sanki bir başkası bakıyormuş gibi geliyor. Bizi oluşturan parçalarımıza artık daha yabancıyız. Her birini beğenmedikçe reddediyor yerine neler koyacağımızı bile bilemiyor hemen o objelere koşup uzaklaşıyoruz o diyardan. Bir de bakmışız ki biz biz değiliz artık...

13 Aralık 2008 Cumartesi

aniden gelen küçük yazı parçaları..

zaman: 12/13/2008 01:34:00 ÖÖ 0 yorum
Hep bir şeylere bağlı yaşanan mutluluklarda bağlandıkları değerler yitip gittiğinde yokolmak zorunda kalıyorlar birbir. Havada asılı bir mutluluğa da sahip olamıyoruz lakin. Çok ilgnç bir şey. O an mutlu oluyorsun ve çevresindeki kısa zaman parçalarına yansısa da uzun ömürlü olamıyorlar..



Uyduruk mutluluklar... sürekli onlarla yaşıyoruz. Suni gübre gibiler.. Bi süre sonra toprağın ölümüne neden olanlardan..



Bir yıldız kayar ya da herhangi bir batıl inanç sözkonusu olurda aniden bir dilek tutman gerekir ya işte o zaman ben hep ne tutacağımı bilemem. O kadar çok dileğim vardır ki birbirinin önüne geçmeye çalışırlar beynimde. Büsbüyük bir kargaşa başlar o saliseler içerisinde ve ben o değerli anı böyle yitiririm...

5 Aralık 2008 Cuma

Biraz daha büyümek.

zaman: 12/05/2008 04:09:00 ÖS 0 yorum
İnsanların yaptıklarını kişiselleştirmemeyi öğrendiğimden beri kafam daha rahat.
Birinin bana karşı hissettiği herne duygu olursa olsun, her ne düşünce olursa olsun o onun ''kendi'' düşüncesi ve duygusudur. Ben orada nesneyim ve onun kendi zihninde yarattığı aylinle coğu zaman da bağdaşmıyorum zaten bu da artık beni ilgilendirmiyor.

Mis bir şey bu.
 

Katze Copyright © 2012 Design by Antonia Sundrani Vinte e poucos