29 Nisan 2009 Çarşamba

Gidenin boşluğu

zaman: 4/29/2009 04:40:00 ÖS 0 yorum
''Gelen gideni aratır'' cümlesinin derine indiğimde gördüğüm şey, gidenin sende yarattığı fikirleri, ve o fikir hakkında zihninde ya da kalbinde açtığın bölümleri yeni gelenin doldurmamış olmasından ibaret.
Gidenin sana kattıklarını benimsemişsindir. Senden bir parça olmuşlardır. Artık alıştığın birer eylemdirler.. Yeni gelen ise gidenin sende yarattığı izlerden habersiz kendi alışkanlıklarını sana empoze etmeye çalışırken sendeki boşlukları göremememiş ve dolayısıyla dolduramamıştır ya da alışkın değildir.. Yıllarca ayrı yerlerde ayrı hayatlar yaşayıp bir anda bir bütün olamazsın.. Zaman ister.. emek ister..



Bir bütün olmaya başlamanın keyfi ise bambaşkadır... ''C''

Kabullenmek

zaman: 4/29/2009 04:39:00 ÖS 0 yorum
Kabullenmek aslında hayatı daha rahat kılmayla daha fazla acı çekme arasındaki o ince çizginin geçiş noktası.

26 Nisan 2009 Pazar

mutsuzluk

zaman: 4/26/2009 10:33:00 ÖS 0 yorum

Mutsuzluk duygusu dışlanan bir duygu haline gelmiş. Sanki o duyguyu hissetmek yanlışmış gibi. Mutluluk normal mutsuzluk anormal sayılmış ve hep mutlu olmaya odaklanmışız. Benim gibi birçoğumuzun sorunu da bu sanırım. Kendimizi bu kurala o kadar adapte etmişiz ki mutsuz olduğumuz anlarda sanki yanlış yapıyormuşuz, anormal bir şeyler oluyormuş düşüncesine kapılmışız. Tiyatrolarda, skeçlerde hep güldürmeye dayalı şeyler oynanmış, insanların hep en cok güldürenleri sevilmiş, bir ortamın iyi olduğunu belirlemek için ne kadar gülündüğüne, keyiflenildiğine bakılır hale gelmiş. Mutlu anlarımızı coğalmak adına olmuş her faaliyetimiz. Büyük bir çaba içersine girmeye başlamışız.Mutsuzluk yanlış.. Mutsuzluk kötü.. Ama bu mutsuz anların cokluğunu inkar edemiyor değil mi? Mutluluğa ne kadar odaklı olsak da ciddi mutsuzluklarımız yok mu? Nedir bu kadar çırpınış mutsuz olmamaya karşı. Hep bir inkar hali mutsuzluğa. Kabul edilemeyen ama bizde varolan bir duygu.. Aslında ne kadar normal.. Her duygu gibi ne kadar olağan. Sanırım artık mutsuzluğu kabullenme zamanı gelmiş..

21 Nisan 2009 Salı

Kısıtlandık

zaman: 4/21/2009 08:53:00 ÖS 0 yorum
Keşke gerçekten özgür olabilsek, toplum değerlerini, normlarını elimizin tersiyle itip ruhumuzdan gelenleri yaşayabilsek. Kısıtlanmış sınırlanmış düşüncelerle konuşuyor, sınırlandırılmış sevgiler yaşıyor, eylemlerimizi sürekli kısıtlıyoruz.Çok yazık bize. Hayatı istediğimiz gibi yaşayamıyoruz bile.. Halbuki bu hayat bize ait iken.

18 Nisan 2009 Cumartesi

Küçük kız..

zaman: 4/18/2009 11:39:00 ÖS 0 yorum

Güne yeni bir umutla başladı her sabah yaptığı gibi.. Sabah edindiği umut her gece son buluyordu halbuki.. Bugün başka olacak diye fısıldadı kendine ve zorla da küçük bir gülümseme takındı. Tonlarca problem arasından birkaç küçük umuda tutunmaya çalışıyordu. Etrafa buğulu bakmaktan sıkılmıştı oysa daha cok küçüktü ona göre. Ağır yükler hissediyordu omuzlarında.. Kimilerine basit gelen şeyleri o okadar önemserdi ki daha da ağır gelirlerdi. Yalnız olduğunu hissetti her gün hissettiği gibi.. Dağınık bir ev ve sağır kedisinin mırıltısından başka hiçbir ses yok.. Etrafına bakındı.. Sanki kendisi için yapabileceği hiçbir şey yokmuşcasına umutsuzca bakıyordu gözleri ama hala bunu kendine kabul ettirmemeye calışıyordu.. Bazen küçük oyunlar oynardı kendi kendine. Birilerinin yanında varolduğunu düşünür gerçekten dialoglar elde eder onlara cevap verir gülümserdi.. Belki de hayatının en sevdiği anlarıydı o anlar.. O derece yalnız hissederdi kendini. Kirlenmiş camlarından dışarı baktı. Uzun zaman olmuştu dışarının o temiz havasını dolu dolu içine çekmeyeli.. Kendini eve kapattığı gün geldi aklına.. O günden beri dünyadan uzak tutuyordu kendini. Kendine bunu neden yaptığını bile bilmiyordu.. Yapıyordu.. Belki de daha fazla acı çekmemek içindi..Kaybedeceği dünyadan biraz olsun uzaklaşmak..Kaybedeceklerine alışmak.. Kendini dünyadan uzak tuttukca acılardan da bir nebze uzaklaşacakmış gibi gelirdi ona.. Nitekim biraz da öyle olmuştu ta ki yalnızlık onun canını yakmaya başlayıncaya kadar. Bugün değişik olacak dedi kendine.. Pencerenin kirlenmeye yüz tutmuş perdelerini araladı yaşıtlarına baktı.. nasıl da gülümsüyorlardı. kıskandı.. Delice bulanan midesine aldırmadan bir şeyler atıştırmaya calıştı.. atıştırabileceği o kadar az şey vardı ki.. önemsemedi.. o gün farklı olacaktı. Derin bir nefes almaya calıştı artık rütubet kokan evinde. Burnundan gelen hafif kana aldırmayarak yanındaki hayali dostuna gülümsedi. Başka olacak dedi başka.. Hayatının iplerini eline almaya karar verdiğini hissetti. Üzerine aylar önce cok severek aldığı t shirt ünü giydi ve hazırım dedi dostuna.. kapı kolunu tuttu ve kendine doğru çekti.. kendine doğru çekmesiyle sanki dünyayı da kendine doğru çekermiş gibi oldu.. büyük bir girdap içerisindeydi şimdi.. Tutamıyordu kendini.. Hayır şu an değil dedi.. güzelliklerin başlamadan bittiğinin farkına vardı.. Geç kaldığını farketti.. Zamanı gelmişti demek ki.. Artık veda zamanıydı... Gülümseyerek veda etti.. başka bir gündü onun için.. Tahmin ettiğinden de başkaydı..

uzak ve aynı

zaman: 4/18/2009 11:35:00 ÖS 0 yorum
Bazı şarkılar vardır sanki sizi anlatır ve size yazılmıştır ama aslında o şarkıda sizin gibi tonlarca insan kendini görür.. Birbirinden cok uzak yerlerde aynı duyguları hisseden insanlar.. Şuan birileri ağlıyor mesela.. birileri kahkaha atıyor.. aynı şeyi düşünüp aynı şeyi yapıyorlar.. Birbirlerinden hiç haberleri yokken aynı şeyleri hissediyorlar.. Kendimizi yalnız gibi hissederken bi yerlerde bize benzer birilerinin varolduğunu bilmek ilginç..

17 Nisan 2009 Cuma

huzur

zaman: 4/17/2009 08:39:00 ÖS 0 yorum

Dans etmek.. yağmurun altında, sahilde gün doğumunda. ayak izlerinin kumlara nasıl yaptıştığını izleyip gökyüzüne yüzünü kaldırıp yokolmak üzere olan yıldızlara gülümsemek.. çılgınca dönmek kendi etrafında sonra kahkahalar atmak.. Hiçbir şeyi düşünmeden orada varoluşun. sadece o an ayaklarına değen soğuk kumu ve huzurunu hisset başka hiçbir şeye odaklanmadan.. denizin küçük fısıltıları renk katsın ruhunun ta derinliklerinden sana şarkı söyleyen o sese.. işte huzur..

15 Nisan 2009 Çarşamba

Haz

zaman: 4/15/2009 09:12:00 ÖS 0 yorum
Ruhum hedonist benim. Haz almaya odaklı yaşıyorken haz alamamanın acısını her bir zerremde hissediyorum. Hayatta yapmak istediğim her şey haz duygusu için halbuki.. Yaşadığın hayattan haz alamıyorsan yaşamanın anlamı ne diyorum kendime sonra yaşamak zorunda olduğumun farkına varıp yaşamak için yaşadığıma inanmaya başlıyorum.Zorlanıyorum. Bir şarkı bana haz vermiyorsa, birilerinden haz alamıyorsam, yaşadıklarım beni keyiflendirmiyorsa bir problem vardır değil mi.. Ne yazık ki problem benim başlı başına hayatım oluyor bu bağlamda. İşte bu noktada kocaman bir düğüm haline dönüşüyorum. Büyükce daha da dolandığım ve büyüyen bir düğüm. Bir şeyler beni gülümsetmeli.. evet bir şeyler olmalı beni keyiflendirebilecek.. İzlemeye başlıyorum ''ben'i.. Küçük gülüşlerim geliyor aklıma.. kısa süreli olsa da içten gülümsemelerim var benim diyip küçük bir gülümseme yayıyorum şimdi etrafıma. Demek ki bir şeyler var beni bu hayatta tuttunduran.. Tutunmaya devam ediyorum..

13 Nisan 2009 Pazartesi

An kaybı

zaman: 4/13/2009 12:23:00 ÖÖ 0 yorum
Koşuşturmalar arasında anlarımı yaşamaya çalışıyorum. Ara ara bazı şeylerin keyfini çıkartıyorum.. Müziğe kendimi kaptırıyorum kimi zaman.. Kimi zaman sevgilimin kollarında sadece sıcaklığına odaklanıyorum.. Bir manzaraya bakarak hiçbir şey düşünmemeye sadece karşımdaki o güzelliğe odaklanmaya calışıyorum.. Zor oluyor kimi zaman.. Hemen düşünceler sarıyor dört bir yanımı.. Kimin sarmıyor ki.. En güzel anlarımızda bile sonrasında yapmak zorunda olduklarımız aklınıza gelince nasıl da keyfimiz kaçıyor hatırlayın. Hangi anın tadını sonuna kadar cıkartabiliyoruz.. Her güzel şeyin bitecek olmasını bilmek baştan bir ket vuruş zaten. Koşuşturmacaların arasında yitip giden tonlarca güzel anlarımız vardı aslında bizim.. Farkına bile varamadıklarımız.. O an başka olumsuzluklara yönelmişken yanımızdan akıp giden nice güzellikler.. Anı anında yaşayamamak bizimkisi.. Sürekli bir gelecek kaygısı, geçmiş pişmanlıklar sawaşımı.. şuandan başka gerçek yokken halbuki..




12 Nisan 2009 Pazar

Kabuk

zaman: 4/12/2009 02:01:00 ÖS 0 yorum

Kendini izlemekten bir an olsun vazgeçip, en doğrusunu yapmaya calışmaktan biraz olsun kendini alıkoyup, başına buyruk hareket etmek ne de güzel olurdu kim bilir.
Sanki her zaman yapabileceğinin en doğrusunu ve iyisini yapmak zorundaymış gibi hissetmeye rest çekerek kabuklarımı kırıp çılgınca özgür olmak istiyorum.



7 Nisan 2009 Salı

zaman: 4/07/2009 12:26:00 ÖÖ 0 yorum
Give me back my childhood..

6 Nisan 2009 Pazartesi

zaman: 4/06/2009 11:59:00 ÖS 0 yorum
I'm so tired of being here

suppresed by all my childish fears.

4 Nisan 2009 Cumartesi

Beklentiler

zaman: 4/04/2009 01:23:00 ÖÖ 0 yorum
Bir şeyler yaptıkca, verdikce beklentilerim oluşuyor büyük büyük.. Kimin oluşmuyor ki diye kendimi avutma durumuna girsem de sonuç değişmiyor.. Yine elimde yaptıklarım ve beklentilerimden kaynaklanan hayal kırıklıklarım kalıyor.. Ya bir şeyler uğruna emek vermeyeceğim ya da verdiğim emeğin karşılığını beklemeyeceğim.. Peki insan nasıl hep verebilir? Beklentiler olmadan nasıl yaşayabilir insan? Belki de onları küçük tutmak işin sırrı.. Ardından tokat gibi gelen bir soru daha.. Sen büyük şeyler yaptıkca küçükler nasıl doyuracak seni? ve yine aynı çıkmazın içerisine düşmek.. Sanki kaçış yok.. Bir şeyler yapmaya devam ettikce beklentilerinin olmayışının üzerine çullanmasını hissetmeye devam edeceksin. Kabullen diyorum kendime.. Kaçış yollarımın beklentileri bile göçtü.. Beklentileri karşılananlara ya da beklenti duymayanlara kocaman bir alkış.
 

Katze Copyright © 2012 Design by Antonia Sundrani Vinte e poucos