30 Aralık 2008 Salı

I feel that I pertain nowhere..

zaman: 12/30/2008 11:18:00 ÖS 0 yorum
Olmuyor. Sanki tüm kurulu düzen bensiz kurulmuş da ben sonradan gelmiş evlatlık bir çocukmuşum gibi hissediyorum kendimi. Ait olduğum bir yer yok sanki. Her yerde kapanan kapılar var.. Kendi dünyamda kendi başıma varoluyorum.Oyunlarımı kendi başıma oynuyorum. Birkaç misafirim oluyor çok kalmadan onlar da gidiyor zaten. Gerçek evim nerede benim. Hep hayali duvarlarım mı olacak benim çizdiğim ama hayat tarafından yıkılan.. Yalancıktan dostluklarım.. Sahte beslenmeler.. Nereye aitim.. Nereye... Nerede gerçek mutluluk.. Bir yere ait olmanın huzuru nerede..

29 Aralık 2008 Pazartesi

Kulağımdaki müzik..

zaman: 12/29/2008 07:37:00 ÖS 0 yorum
Hafif bir müzik kulağımda ve yağmur tanelerinin sırılsıklam etmesine aldırmadan yalnız bir halde yürüyorum.. Nasıl gördündüğüme aldırmadan, yüzümde hafif bir tebessümle, yüreğimdeki hayal kırıklıklarının ruhuma batışını biraz bile olsa bir kenara bırakarak yürüyorum bu sefer.. Rüzgarın saçlarıma eşlik edişini hissediyorum... Hafif bir keyif var bedenimde.. Gözbebeklerim ışıldıyor adeta.. Arkama bakmıyorum.. Artık arkama bakmayacağımı tekrarlıyorum kendime.. Yol daha bir parlak gelmeye başlıyor.. Her yeni sokağı sevgiyle kucaklamaya başlıyorum.. Nereden geldiğimi önemsemeden nereye gideceğime yoğunlaşıyorum..

İleriye yoğunlaşmışken birden kulağımdaki şarkıyı farkediyorum.

Télépopmusik - Don't Look Back..

Küçük yazılar..

zaman: 12/29/2008 07:32:00 ÖS 0 yorum
14:41 24/12/2008
'' ve başımdan geçen tüm olaylara rağmen hala incitilmek için sonsuz ve engellenemez bir potansiyelim olduğunu keşfettim.. ''


13:27 24/12/2008
Ruhunu, içini rahatlatan şeyleri iyi keşfetmeli insan diye düşünen biriyim. En sıkıntılı anlarda ne yapman gerektiğini bilmek gibisi yoktur.. Mesela ben özellikle su ve müzikle rahatladığımı farkettiğimden beri daha az yaralayan sıkıntılı günler yaşamaya başladım. Elbette her zaman aynı olamaz lakin her zaman bir kaçış planının olması insana güven ve huzur verir. Mesela yoga da beni kendime getiren nadir şeylerden biridir ya da müziğe kendimi bırakıp ruh halimi bana fısıldaması ve sanki ben kendi içimi döküyormuşum gibi beni rahatlatması paha biçilemez bir duygu.. Kendimi yemek yapmaya da verebilirim mesela.. Çok güzel şeyler hazırlarım.Hazırlaması bile ayrı bir keyiftir yemesi gibi.. Havuzu da severim ben.. Attığım her kulaçta ilerlediğim hissi, suyun tenimle uyumu bambaşka bir şeydir ardından havuzun jakuzisine ya da duşa girdin mi deymeyin keyfime... Kendini kefşetmek güzeldir...


13:20 24/12/2008
Kinaye ve betimlemeler kullanarak duygu ve düşüncelerimi yazamayı seviyorum.. Birçok edebi sanat kullandığımı farkeder oldum.. Bir de bi anda geliyor bu duygu.. Eğer kağıda ya da herhangi bir yere dökebilecek durumda değilsem kendi kendime sayıklayarak yitirip gidiyorum o cağnım cümleleri..


13:14 24/12/2008
Bir insan hakkında ne kadar da kolaydır kötü düşünmek eğer istiyor isen. Seçici odaklanmayla başlar. Aslında art niyet olmayan birçok davranışı dâhi kötü olarak yorumlayabilecek bir hale getirir insanı bu odaklanma.. Çok basittir insan karalamak. Her insanın kötü yanları da yok mudur? Hep mükemmel miyizdir ki? Hayat hep yingyang modunda değil midir halbuki? İşte bu düşünceleri gözardı edip, kendinizdekileri görmemezlikten gelerek karşındakini eleştirmeye başlarsın biranda sevdiğin ya da hiç tanımadığın nötr olduğun bir insan senin gözünde siyahlaşmaya başlar ve artık o kara listeye girmeye aday olmuş hatta girmiştir bile.. İstedi mi her yol paris tir insana..


13:05 24/12/2008
Değişmeden büyüyemezsin ama başkalarının kostümlerini giyerek de olamaz bu. Kendini her seferinde yeniden yaratmalısın adeta. Seni sen yapan yanlış şeyleri yine sana uygun olarak sen üreteceksin yoksa üzerinde emanet gibi dururlar.. Bari çalıyorsan bile üzerinde oynama yaparak kendi bedenine uygun hale getirt ki sen olsun artık onlar.. her yerde klonlaşmış bedenler, ruhlar... Özentilik, birinin çakması olmak böyle bir şeydir işte..


12:59 24/12/2008
İnsanlar zorla yaşatıyorlar duyguları kendilerine.. Birine karşı hissettiği duyguyu yoketmek için elinden geleni yapıyorlar mesela. Onu akıllarında kötülüyorlar, başka insanlara sarıyorlar ya da cok daha basit ve komik şeyler yapabiliyorlar. Kimisi de bak bu düzgün biri diyip kendini onu sevmeye zorlayabiliyor nitekim başarılı da olabiliyor ama ilerisinde gelen hayal kırıklıkları ve yaşadığı suni sevgi onu üzebiliyor da. Hiçbir şey hissetmediğin birinin elini tutmasına nasıl izin verebiliyor ki insan. Ya da hiç bir sıcaklık alamadığı bir tenle uyumak.. Sadece yanında birinin varolması adına yapılan boş eylemlerden ibaret. Halbuki sevdin mi ne de güzel gelir sevdiğinin teni insana. Nasıl da başkadır kokusu, sıcaklığı. Sanki dünyadaki en huzurlu yeri sadece orasıymış gibi.. Ama bu duygular da hakedene hissedildiğinde anlamlılaşıyor ve güzelleşiyor yoksa büyük hayal kırıklıkları olarak anılara gömülmeye mecbur kalabiliyorlar...


12:42 24/12/2008
En acı şey kendini kandırmaya çalışmaktır. En zoru da odur lakin.


12:39 24/12/2008
Kadın olarak doğmak; erkeklerin mülkiyetinde olan, özel, çerçevelenmiş bir yerde doğmak demektir. Kadınların toplumsal kişilikleri; böylesine sınırlı, böylesine koşullandırılmış bir yerde yaşayabilme ustalıklarından dolayı gelişmiştir. Ne var ki bu durum, kadının kendi öz varlığını ikiye bölmesine mâl olmuştur. Kadın, hiç durmadan kendisini seyretmek zorundadır. Her gittiği yerde kendi imgesiyle birlikte dolanır. Bir odada yürürken ya da bir cenaze başında ağlarken bile ister istemez kendini yürürken ya da ağlarken izler. Çocukluğunun ilk yıllarından başlayarak hep kendi kendisini gözlemesi, bunun gerekli olduğu öğretilmiştir ona. Böylece kadın, içindeki ' gözleyen' ve 'gözlenen' kişilikleri, kadın olarak onun kimliğini oluşturan; fakat birbirinden ayrı iki nesne olarak görmeye başlar..


12:37 24/12/2008
Durakta yanıma biraz olsun ısınmak, kardan kurtulmak ve sevilme isteğiyle gelen sokak köpeğini her zamanki gibi kırmayarak ısıtıp, sevgi dolu dokundum ona.. Dakikalarca sevdim.. Gitti geldi yine kendini sevdirdi bana. Yanaştı, sırnaştı Islaklığına, kirliliğine aldırmadan sevgi alışverişi yaşadık.. Köpeklerin o masumane ama birçok yaşadığı olayların izlerini taşdığı bakışları beni hep buruklaştırır. Gözlerinde hep bir dokunaklılık bulunur bakarlerken sizin yüzünüze sevgi dolu.. Kıyamam hiçbir zaman.. Etraftaki ay götür şunu, ay korkuyorum sözcüklerine aldırmadan ruhunu okşarım köpeklerin... Sevgi bambaşka bir şey..

12:31 24/12/2008
Gözlerinde yaşanmışlıkların izleri vardı bugün yanıma gelen çingene kızın. Bana soru sorup benle aynı otobüse binip benim yanımda olmanın keyfini bana sevgi dolu bakan gözlerinden anlıyordum.. Çok başkaydı bakışları. Sevgiye ihtiyac duyuyordu adeta.Her zamanki gibi toplum normlarından oluşmuş birkaç düşünce belirdi beynimde. Amacının hırsızlık ya da herhangi bir eylem olabilitesi düşüncesi lakin baktıkca kanımı ısıtan bir yüzü ve gülümseyişi vardı.. El salladık ve vedalaştık ben otobüsten inerken.. Uzun bir süre unutamam o bakışları..


19:46 24/12/2008
sorgulamalardan kurtulup da kabullenmeye dahası bazen de boyun eğmeye başladığımızda daha rahatlayacağız. Tahammül ve sabır duygumu yitirmek üzere olamam bunu zorlaştırıyor..

18:26 24/12/2008
Ben gizli bir alan içerisinde kamufle olmuş durumdayım aslında.. Sadece zeki ve sürekli yanımda olan insanlar bunu farkedebiliyorlar.. Görünmez ama çok sert duvarlarım var benim..


18:24 24/12/2008
İnsanlar zannediyorlar ki benimle kurdukları iki muhabbet onları cok özel kılıyor.. Bana yakınlaşmak için birçok engelli geçmiş zannediyorlar kendilerini.. Bir iki muhabbet ettiklerimden tutun hayatımda uzun zamandır varolanlar dahil.. Ama gözardı ettikleri birçok şey var.. Onlar ben izin verdiğim kadar yaklaşabiliyorlar bana istedikleri kadar değil.. Sizin sandığınız çok yakınlık aslında bence cok uzak bile olabiliyor bu yüzden bir bakmışsınız ben gitmişim... Kimsenin yeri garanti değildir...

23 Aralık 2008 Salı

Normlardaki kadın olmak..

zaman: 12/23/2008 09:43:00 ÖS 0 yorum



''Kadın olmak''la ilgili yaptığım alıntıdan sonra bir de benim kalemimle yazmak istedim bu konuyu...
Daha doğrusu normlar yani toplum tarafından konulan olması gerekenler arasında sıkışmış biri olarak ''kadın olmak'' benim yazacağım..
En başta kadın kelimesini kulladığım için bile birçok fikir gelir akla..
Kadınla kız arasındaki fark mesela.. Bahsettiğim kadın kelimesi aslında dişilik manasında ama işte bu da toplumun dar görüşlülüğünden bir tanesi..
Kadın olmak her şeyiyle zordur.. Çok daha dikkatli olmak zorundasınızdır.Sürekli birileri ya da bir şeyler tarafından korunmak zorunda kalırsınız ki nitekimde yararlıdır günümüzdeki sapkınları düşününce.. Hala birçok yerde yalnız halde gezemeyecek kadar risk taşırsınız hele bir de oradaki bir erkeğin zevklerine uygun biriyseniz.. Gençsinizdir ya da ruhunuz gençtir.. Eğlenmek istersiniz.. Zevklerinizin doğrultusunda hareket etmek istersiniz ama hep bir yerlerden sınırlanmayla karşılaşırsınız.. Hep size verilen sınırlar içerisinde sürdürmek zorundasınızdır zevklerinizi, isteklerinizi..
Yetiştirilmeniz hep toplumun ''doğrularına'' göre ise birçok kısıtlamayla yaşarsınız zaten. Sürekli bastırılmış duygu ve dürtüleriniz bulunur.. Sevdiğiniz insana bile sımsıcak bir yakınlık besleyemezsiniz.. Cinselliği geçin masum bir uyku bile size ileride cok büyük bilinçaltı sorunları yaratabilir. Çünkü yaşayacağınız masumane bir uyku bile sizde büyük vicdan azaplarına, kramplara ve ileride ortaya cıkabilecek olan psikolojik bozukluklara yol açabilir. Siz ailenizin ve toplumun size biçmiş olduğu kıyafetlerin dışına cıkmak isterseniz sanki sokakta çırılçıplak koşuyormuş gibi tepkilerle karşılabilirsiniz.. Halbuki sizde kendi seçtiğiniz bir kıyafeti giymek istemez miydiniz? Neden hep siz evleninceye kadar annenizin seçtiği kıyafetleri giymek isteyesiniz ki? Evlendikten sonra da birçoğumuzun yaptığı gibi eşinizin seçimlerine boyun eğmek zorunda kalasınız.. Ama giymediğinizde acıyla terbiye edileceksiniz.. İster maddi olsun ister manevi.. Her kesim için geçerli olmasa da bu birçok kadın için geçerli bir durum değil mi sizce?Hele ki kadının sözünün önemsiz sayıldığı yerleri bir düşünün.. Öyle yerler var ki kadınsanız bir hiçsinizdir sanki. Hayatınız bile ikinci planda kalabilir ötesi sizi istemeyip öldürebilirler bile.. Hala var mı böyle olaylar bilemiyorum lakin eskiden varolmuş olması bile insanı şoka uğratabiliyor çünkü bu zihniyetler bizim kökenlerimizi oluşturuyor..Bu kadar yoğun olmasa da hala kadının ikinci planda olması gerektiğini düşünen birçok zihniyet hala barınıyor. Bunu politikadaki, eğitimdeki, iş yerlerindeki kadın nüfusundan bile cok rahat anlayabiliyoruz zaten.. Söyledikleriniz önemsiz sayılıyor.. Sizin sanki doğru bir fikriniz olamazmış gibi heran yanlış yapacakmışsınız gibi bakılan gözlere maruzsunuz... Hatta sizin ne düşündüğünüz ya da ne hissettiğiniz bile önemsiz.. Ne kadar da kısıtlanmış hayatlar yaşamaya mahkum ediliyoruz..
Sizde normlar arasında sıkışan biri olsaydınız size verilen hayatı özgürce yaşamak isterdiniz.. Hiçbir şeyi haddiden fazla önemsemeden, sürekli kendinizi uzaktan izleyip acaba doğru yapıyor muyum düşüncesine kapılmadan duygularınızı bir erkek kadar rahat ve içten gelerek yaşayarak, bir kere olsun mantığınızın dışında bir şey yaptığınızda tepki almayarak ve cezalandırılmayarak hayatınızı sadece sizin kontrolünüz altında olarak yaşamak isterdiniz ama siz bile o toplum normlarına göre kadınları eleştirebiliyor onların hayatlarını cok rahat sınırlama hakkını kendinizde bulabiliyorsunuz... Evet kadın olmak hala zordur.. Normlardan kurtulamıyorsanız, siz siz olamıyor ve kendi ayaklarınız üzerinde duramıyorsanız ve toplumun etiketlerini cok önemsiyorsanız, siz size biçilmiş olan kıyafetleri giyip onların size layık gördüğü doğru (!) hayatı yaşamak zorunda kalacaksınız.. Birçok sözde kadın gibi...





Kadın olmak.

zaman: 12/23/2008 08:41:00 ÖS 0 yorum
Kadın olarak doğmak; erkeklerin mülkiyetinde olan, özel, çerçevelenmiş bir yerde doğmak demektir. Kadınların toplumsal kişilikleri; böylesine sınırlı, böylesine koşullandırılmış bir yerde yaşayabilme ustalıklarından dolayı gelişmiştir. Ne var ki bu durum, kadının kendi öz varlığını ikiye bölmesine mâl olmuştur. Kadın, hiç durmadan kendisini seyretmek zorundadır. Her gittiği yerde kendi imgesiyle birlikte dolanır. Bir odada yürürken ya da bir cenaze başında ağlarken bile ister istemez kendini yürürken ya da ağlarken izler. Çocukluğunun ilk yıllarından başlayarak hep kendi kendisini gözlemesi, bunun gerekli olduğu öğretilmiştir ona. Böylece kadın, içindeki “gözleyen” ve “gözlenen” kişilikleri, kadın olarak onun kimliğini oluşturan; fakat birbirinden ayrı iki nesne olarak görmeye başlar.


(Alıntıdır)

17 Aralık 2008 Çarşamba

kendine yabancılaşmak

zaman: 12/17/2008 07:33:00 ÖS 0 yorum
Sanki yaptığımız her şey kendimizden kaçış içinmiş gibi geliyor bu sıralar bana.. Müziği bile hobinin, rahatlamanın dışında iç sesimizi bastırmak için kullanıyormuşuz da bunu kendimize çaktırmamaya çalışıyormuşuz gibi.. Alkol ve sigara bağımlılığın dışında cok büyük bağımlılıklar edindirmişiz bedenimize. En sıkıntılı anlarda kendimizle konuşmak yerine bizi bizden uzak tutacak objelere sığınmışız. Değişen bizi görememişiz o objelerden.. Kendimize ne kadar yabancılaştığımızı farkettikce o objelere daha cok sığınmış tam bir bağımlı olmuşuz sanki.. Artık kendi ruhunu bile tanıyamayan bedenlere hapsolmuşuz biz.. İç sesimiz ne kadar da yabancı artık.. Aynada gördüğümüz yüzün ardında sanki bir başkası bakıyormuş gibi geliyor. Bizi oluşturan parçalarımıza artık daha yabancıyız. Her birini beğenmedikçe reddediyor yerine neler koyacağımızı bile bilemiyor hemen o objelere koşup uzaklaşıyoruz o diyardan. Bir de bakmışız ki biz biz değiliz artık...

13 Aralık 2008 Cumartesi

aniden gelen küçük yazı parçaları..

zaman: 12/13/2008 01:34:00 ÖÖ 0 yorum
Hep bir şeylere bağlı yaşanan mutluluklarda bağlandıkları değerler yitip gittiğinde yokolmak zorunda kalıyorlar birbir. Havada asılı bir mutluluğa da sahip olamıyoruz lakin. Çok ilgnç bir şey. O an mutlu oluyorsun ve çevresindeki kısa zaman parçalarına yansısa da uzun ömürlü olamıyorlar..



Uyduruk mutluluklar... sürekli onlarla yaşıyoruz. Suni gübre gibiler.. Bi süre sonra toprağın ölümüne neden olanlardan..



Bir yıldız kayar ya da herhangi bir batıl inanç sözkonusu olurda aniden bir dilek tutman gerekir ya işte o zaman ben hep ne tutacağımı bilemem. O kadar çok dileğim vardır ki birbirinin önüne geçmeye çalışırlar beynimde. Büsbüyük bir kargaşa başlar o saliseler içerisinde ve ben o değerli anı böyle yitiririm...

5 Aralık 2008 Cuma

Biraz daha büyümek.

zaman: 12/05/2008 04:09:00 ÖS 0 yorum
İnsanların yaptıklarını kişiselleştirmemeyi öğrendiğimden beri kafam daha rahat.
Birinin bana karşı hissettiği herne duygu olursa olsun, her ne düşünce olursa olsun o onun ''kendi'' düşüncesi ve duygusudur. Ben orada nesneyim ve onun kendi zihninde yarattığı aylinle coğu zaman da bağdaşmıyorum zaten bu da artık beni ilgilendirmiyor.

Mis bir şey bu.

29 Kasım 2008 Cumartesi

büyümek.

zaman: 11/29/2008 05:20:00 ÖS 0 yorum
İnsanları kabullenmeye başladığımdan beri içimde onlara karşı sevgi de beslemeye başladım. Gençliğin verdiği hırçınlıktan olsa gerek bana uymayan birçok şeyi korkusuzca eleştirirken yitip giden insan sevgimi göremiyordum. Hatalarımı görmeye başladıkça insanoğlunu anladım ben ve kendimi kabullenmeyle başladığım bu yolda insanları olduğu gibi kabul etmek kavramını yerleştirdim beynime. Artık insanların yanlışlarıyla ve doğrularıyla bir bütün olduğunu ve bana ters gelen şeylerinin aslında onların bir parçası olduğu ve onlarla yaşamlarını yürütebildiklerini yani benim yorumumun dışında bunların onlara göre doğru olduğunu öğrendim. Sanırım büyüyorum.

26 Kasım 2008 Çarşamba

Duygulara arasında kalmak..

zaman: 11/26/2008 11:20:00 ÖS 0 yorum
Hiç seni ortaya çıkartan parçalarının sana yabancılaştığı oldu mu? İlacı kabul etmeyen bir beden gibi hissettin mi kendini? Çaresizlikten oluşan duvarlardan örülü bir evde hiç her şeyden vazgeçip sonucu beklemeye başladın mı? Yokolacağını bilmenin acısı ile kurtulacağını bilmenin huzuru arasında mekik dokumayı hiç hissetmedin sen...







kendi dünyan

zaman: 11/26/2008 11:10:00 ÖS 0 yorum
Kendini kocaman bir dünyada küçücük bir zerre gibi hissetmek nasıl bir duygu hele ki bir zamanlar koskocaman olduğunu zannedip o dünyaya kafa tutuyorduysan!.. Artık gücünden emin olamamakla ne kadar zıt, ne kadar uç duygular bunlar.. Seni yavaş yavaş sömürmeye, yoketmeye çalışan her şeye izin vermeye başlamak.. Artık gerçek olan o koskoca dünyadan vazgeçip kendime yepyeni bir dünya çizmeye başladım ben. İmgelerimin sadece bana ait olduğu bir dünya.. Benim tüm her şey. Gerçekten sahip olamadığım ama bana ait olan bir dünya bu.. Yalnızlıkta güzelleşti zaten bir süre sonra...

Müzik dostluğu..

zaman: 11/26/2008 10:58:00 ÖS 1 yorum
En sıcak dostluğu şarkı sözlerinde buluyorum bazen. Anlatmaya mecalim kalmadığında benim yerime anlatıyorlar.. Sorgusuz sualsiz bir dialog bizimkisi. Onlar anlatıyor ben başımla onaylıyorum.. Hem önyargısız onlar.. En huzursuz ve can yakıcı bir şeyi anlatırken bile huzur verebiliyorlar.. Bazen sıcacık bir tebessüm bazen sıcacık tuzlu bir damla yaşla eşlik ediyorum onlara.. Çok sıkı dost olduk biz..


12 Kasım 2008 Çarşamba

Sense.

zaman: 11/12/2008 05:04:00 ÖS 0 yorum
Çok garip bir his huzursuzluk duygusu. Sanki hiçbir yere ait deilmişsin gibi. Sanki yaşadığın tüm her şey bir rüyaymış gibi ve elbet uyanacakmışsın gibi. Kalıcı olan hiçbir duygu yok. Süregelen, bitmeyen hiçbir şey yok. Ama sanki hepsi de olması gereken süreden cok daha kısa sürede yokoluyormuş gibi ama hayır. Öyle değil. Sanki kötü olan şeyler cok daha uzun sürüyor da güzellikler çok çabuk yokoluyormuş gibi. Sorguluyorum. Bakış açısından mıdır bu yoksa gerçekten de böyle midir. Yoksa kötü şeylerin bizde yarattığı acı ve mutsuzluk duygusundan kurtulma süremizin cok daha uzun olduğundan mı kaynaklıdır. Ya da ben cok sabırsızım. Kötü olan hiçbir şeye tahammül edemiyor kabullenemiyorum. Halbuki o kadar da acı çektim. Hala büyük umutlar taşımam ilginç. Halbuki artık hiç umudum yokmuş gibi hissediyorken aslında bir yerlerde hep filizlenmeyi bekleyen bir tohum gibiyim. Bir damla su gördüğünde yıllanmış ağaçlar gibi koskocaman olmak isteyen bir tohum. Ne büyük ve saçma umutlar diye düşünmekten kendimi alamıyorum.Kurtarın beni bu duygudan.Huzursuzum.Beklentilerim beni daha büyük uçurumlara sürüklüyor.. Artık inanmalıyım gerçekleşmeyeceğine ya da gerçekleşmelerine daha var.. Bakın yine umut ettim.. Varolacağına kendimi inandırmaya çalışıyorum ama.... ya da belki de.... Belki bir gün..

4 Kasım 2008 Salı

Kelimeler

zaman: 11/04/2008 02:13:00 ÖS 0 yorum
Sandığınızdan daha büyük güce sahip kullandığımız kelimeler aslında. Birçok kolayca farkedilebilen anlamının dışında bilinçaltında ne çok anıları gizli tutuyor bir bilseniz. Basit bir fiil getirin aklınıza. Örneğin '' Sevmek''. O kelimeye odaklanın. Birçok film karesi geliyor aklınıza hayatınızdan. Birçok çehre, birçok yer ve daha birçok anı. Yaşadıkça lugatımızın bilinçaltı genişliyor bizim. Her kelime daha derin anlamlara salıyor kendini. Haykırışlarımızda kullandığımız kelimeler bazen en zıt anlamları bile içerebiliyor. Siz göremiyorsunuz belki ama yalnız bırakın dendiğinde bile bazen yardım edin çağrısı barındırabiliyor ya da kızdığınız anda kullandığınız kötü cümleler aslında içinizde kopan fırtınaları anlatmak adına yalancı kostümler giyiyor ve kötü rolleri oynuyor bir sürelik. Kelimelerin koskocaman dünyaları var. Çok derin anlamları gizli olan bir dünya. O dünya da yaşıyorum çoğu zaman. Kelimeler benim kan pıhtılarım..

1 Kasım 2008 Cumartesi

zaman: 11/01/2008 04:19:00 ÖS 0 yorum
No hero in her sky...

30 Ekim 2008 Perşembe

Paylaşmak

zaman: 10/30/2008 07:51:00 ÖS 0 yorum
Hiç gerçekten yalnızlığı herbir zerrende hissettin mi? Hiç o yalnızlık seni boğmaya başlamadı mı en yalnız kalmak istediğin anlarda bile. Başlamadıysa gerçekten yalnız kalamamışsın demektir. Haydi hayal et bir kere.. Bir pencere aç düşlerinin içersine ve kurmaya başla.. Farzet ki Koskocaman bir vadidesin... İstediğin kadar güzel olsun her yer. Görmediğin güzelliklerle örtülü olsun. Er geç sıkılmaz mısın? Evet bir müddet her şey çekici gelir sana. Hiç kimseye ihtiyaç duymuyormuş gibi hissedeceksin. Sende herkes gibi o gaflete düşeceksin ama zamanla yalnızlık kara bir bulut gibi düşecek o güzel manzarana. Birilerine de göstermek isteyeceksin o güzelliği. Bir çift gülümseyen göz daha olsun diye düşüneceksin. Hiç olmadı mı sana. Hiç cok güzel bir şeyle karşılaştığında yakınındakiyle paylaşmak istemedin mi o anı. Hiç çok güzel bir manzara karşısında ah sevdiğim ya da dostum yanımda olsaydı ne de güzelleşirdi burası demedin mi. Zannetmiyorum. En dertli olduğun zamanlarda bile manzaraya karşı kurduğun çilingir sofrası bile içebilecek dostların olduğunda keyiflendirir seni.. Çakır keyif olmak bile sevdiklerinde güzeldir. Birçok güzel anının güzelliğini paylaşılan dostluktan, mutluluktan alırsın. Sevinç paylaşıldığında anlam bulur... Sevgi de.. Mutluluk da.. Yani aslında yalnız kalmak istemez hiçbir yürek. Yalnız bırakın diye haykırdığında bile o kelimelerin bilinçaltında yardım edin sözcükleri yankılanır. Hayat paylaşıldıkça güzelleşir...

Mutsuz musun.

zaman: 10/30/2008 07:45:00 ÖS 0 yorum
Sanırım gerçek sıkıntı ve mutsuzluk bir olaydan kaynaklı ortaya çıkan bir duygu değil, hiçbir şey yokken bile seni sıkıntıyla sarıp sarmalayan duygudur. Hiçbir şey yok üzülecek.. Hiçbir şeyi önemsemediğin anda bile gözlerin dolabiliyor mu? Üzülebileceğin şeyler arayıp bulamayıp neler oluyor bana diye hiç haykırdığın oldu mu senin? Hiç bir şarkıya anlam yüklemeden ağlayabildin mi bir düşün? Halbuki her seni ağlatan şarkı kişilere veya olaylara indirgenmedi mi? Hayır. Herkes hissedemez mutsuzluğu hiçbir şey yokken. Belki biraz deli olmak lazım..

19 Ekim 2008 Pazar

Ateş

zaman: 10/19/2008 08:21:00 ÖS 0 yorum
Hayatın gün gün daha sertleştiğine şahit oluyorum. Artık daha az acıyor canım. Artık daha nasırlı yaralarım. Ruhum bir boksörün teni gibi artık aldığı darbelere karşı daha sert. Daha az iz kalıyor daha az iletiyor acıyı beynime. Ben artık daha az darbe alıyorum çünkü artık azbuçuk kestirebiliyorum yiyebileceğim yumrukların nasıl ve nereden geleceğini. Sessizliğim güçsüzlüğümle bağlantılı değil. Sadece ne kadar haykırsam da devam ediyor her şey. Susup dişlerimi dudağıma geçirip acının geçmesini beklemenin daha iyi olduğunu farkettim ben. Acıyı hissetttiğimde ne kadar karşı koyarsam o kadar daha derine işlediğini gördüm ben. Hani ateş içinde ne kadar çırpınırsan o kadar daha cok yakarmış ya.. Haydi kıpırdanmayı kes Aylin. Bak çırpındıkça daha çok acıyor canın..

Sokak çocukları..

zaman: 10/19/2008 07:58:00 ÖS 0 yorum
Büyüdükçe hayat sertleşir derlerdi küçükken. Anlamazdık elbet. Küçücük vücudumuzla koskocaman dünya yaratıp en sevdiğimiz oyuncaklarla içinde hayaller kadar güzel oyunlar oynardık.O dünya da hep gülümsemeler olurdu.Hiç üzüntü kedere yer vermezdik. O zamanlar pek de bilmezdik üzüntüyü kederi.. Bilirdik de üzüntülerimiz kücücüktü bedenlerimiz gibi. Çikolata almazlardı, dondurmamız erirdi, ayşe fatmayla bebek, fincan için falan kavga eder dururduk. Bunlardı en büyük dertlerimizdi bu yüzden gerçekten bilmezdik kederi, üzüntüyü ama bir de küçücük bedenlerde koskocaman yürek yaraları olanlar vardı. Onlar ta derinde hissederlerdi hüzünleri. Anne ve babayı sadece ceza kavramıyla özdeşleştiren, birçok yaraya ize sahip küçücük bedenlerdi onlar. Biz sokaklarda balonlarımızla oynarken onlar o balonlara sadece satabilmek için dokunurlardı. Biz yağmurlu günlerde anne babamızın koynunda okula giderken onlar sırılsıklam bir halde biraz daha para kazanmak için çabalarlardı. Onlarında kendi dünyaları olması gerekmiyor muydu içinde neredeyse tüm hayal ettiklerinin bulunduğu? Acaba onlarda bizim gibi hayaller kuruyorlar mıydı? Kurmazlar mıydı.. Elbette kurarlardı. Hepimiz cocuktuk. Hangi birimizin hayalden yarattığı ve inandığı kahramanlar olmadı ki? Sadece sanırım bizim hayal sınırlarımız daha genişti. Daha rahat gerçekleşebiliyorlardı. Onların ise acaba hiç gerçek oldu mu hayalleri? Nasıl hayal kurarlardı? ..
Duygularım çatırdıyor.. Yazıma devam edemiyorum. Üzüldüm sanırım..

18 Ekim 2008 Cumartesi

kısır döngü

zaman: 10/18/2008 04:13:00 ÖS 0 yorum
Mevsim sonbahar artık. Sonbahar portresinde hep yağmur olur. Yaprak kayıpları, vedalar, hüzünler.. Son jübilesini yapar sanki mevsim bir daha hiç gelemeyecekmiş gibi. Benliğim sonbaharda benim şimdi. Birçok hüzünlü şarkı çalarken yapraklar gibi döküyorum duygularımı. Yağmurlar gibi gözyaşlarım. Yağmurun kaldırım çizgilerini sildiği gibi yüz çizgilerim bulanıklaşıyor gözyaşlarıyla. Türlü türlü vedalar ediyorum giden herbir parçama. Bu son olmayacak değil mi. Daha birçok sonbahar göreceğiz. Baharda yeniden yeşeren tüm güzelliklernde sonu olacak.. mevsimi sonbahar.. Bir yaprağın bir daldan çıkışı ne kadar da özelken yine kuruyacak ve düşecek.. Ayaklar altında ezilecek.. Kısır döngü..

4 Ekim 2008 Cumartesi

The Blank

zaman: 10/04/2008 09:28:00 ÖS 0 yorum
Etrafındaki birçok insana rağmen eğer aşık değilsen bir tarafın hep yalnız gibidir. Dostlar, aile yerini doldurmaz bunun, inanmayın. O koskocaman bir boşluktur. Hele bir de doldurulacağına artık neredeyse hiç inanmıyorsanız koskocaman bir boşlukla yaşıyacaksınız demektir. Bazen bir tene, sizin için çarpan bir kalbe ihtiyacınız doruklara ulaşır. İşte o zamanlar varolmayanın acısını fena halde hissedersiniz. Başkaları sevdiklerinin omuzlarına başını koyar, sevgilerini yanaklarında, dudaklarında, vücutlarında hissederken sizde kirli olmayan birskançlık beliriverir. İşte asıl o zamanlarda gerçekten yalnız olduğunuzu hissedersiniz. Hayalleriniz de bile sınırlamalar oluşur. Şarkılar daha anlamsızlaşır. Güzel anılarınızın olabileceği en romantik yerlerde size yüreğinizde taşıdığınız boşluğunuz eşlik eder.
Aslında ne güzeldir sevgi değil mi. Birini sevmek ve karşılığını almak. En dertli anında bile birçok dostun ailenin yapamadığını onda görebildiğiniz anlar bile vardır. Ah ne mutheşemdir. Çünkü o tamamen size aitmiş gibi hissedersiniz. Bir anda hayatınıza girer ve bir anda her şeyiniz oluverir. Her şey...

30 Eylül 2008 Salı

Pembedeki siyahlıklar.

zaman: 9/30/2008 10:35:00 ÖS 0 yorum
Her yer ve her şey pembe değil inanın. Renklerse mevzu bahis en mutlu anında bile bir gölge gibi olan siyah o pespembe ortamı bozabilmeye yetiyor. Bazı siyahlar pembeyi örtemese de küçük karartılar yaratıyorlar. Bu ruh halini aslında her ortamda yaşıyoruz. Bir dönün izleyin hayatınızın o film karelerini. Ortam, kıyafet, ruh haliniz, siz, karşınızdakiler hepsi eksiksiz mükemmel olabildiler mi hiçbir zaman. İşte bu düşünce bize iyiyle kötünün birbirinden asla ayrılamayacağını vurguluyor. Ama bazen hani her şey süper olacak düşüncesine kendini inandırıpta bile bile her şeyi pembe görme isteğiyle izlemeye başladığınızda ve üzerinde görmek istemesenizde gözünüze çarpan o küçük lekecikler sizi üzüvermiyor mu? Halbuki bilmiyor muyuz onlar hep varlar ve varolacaklar. İşte düşlemeye başlarken, hayal dünyasına girerken, geleceği düşünceye indirgeyip olacakları olmadan varederken kapıda mantığımızı bırakmak böyle bir şey. Bir kere de hayallerinizi mantık çerçevesinde düşünsenize. Ne kadar da sınırlılar. Halbuki biz uçsuz bucaksız hayalleri seviyoruz. İmkansız olabilitesi olanlar, daha pembe gelenlerden üretiyoruz hep. Bu bizi bir nebze siyahlardan uzaklaştırdığı için keyifleniyoruz. Ama yine ve yine siyahlarla karşılacağız. Mantığınızla bir bakın kurduğunuz o pembe düşüncelerin üzerlerine tekrar. Siyahlıklar, lekeler var değil mi? Elbet ya görecek ya yaşayacaksınız.


20 Eylül 2008 Cumartesi

Dip

zaman: 9/20/2008 12:36:00 ÖÖ 0 yorum
Büyük bir boşlukta gibiyim. Kimse ulaşamıyor buraya. İnişi yolunu falan da göstermiyorum. Burada yalnızlığımla barınmak istedim. Biraz hayattan uzaklaşmak pahasına girdiğim bu yer aslında hayatın en azılı girdaplarından biriymiş meğerse. Ben ve kendim. Buradayız. Duyduğum birkaç seste kendi sesimin yansıması zaten. Duygular aslında ne kadar zor barınırmış gerçekten hissedeceksen eğer. Yalandan hissedildiği zannedilenlerden bahsemiyorum ben. Has, hissedildiğinde insanı iliklerine kadar sarsanlardan söz ediyorum. Hani sizin bir türlü hissedemediğiniz türden olanlardan. Basit değil o duyguyu barındırmak tabi. Kim ister ki tüm gününü hatta haftalarını etkileyebilecek bir şeyi. Herkes günlük yaşarken tüm her şeyini, kalıcı olup hayatta değişimlere yol açan duyguyu kim ne yapsın. Anca bizim gibi her duyguyu zerresinde hisseden aptallar (!) bu duygu seline kapılıp tüm günlerini onun tutsağında geçirirler. Diğerleri hiçbir şey yokmuş gibi yoluna devam eder onlara sahte üzücü duygular hissettirenlere de kısa bir süre sonra sıcak duygular besleyebilirler ama bizim gibiler o duyguyu senelerce barındırırlar sımsıcak bir şekilde.. İşte bu yüzden her duygu günümüze anlamlar katar bizim. Daha farklı kılar sıradan insanlardan bizi. Çünkü biz acıyı bile dibine kadar yaşar dibe batarız.. Dipteyim.. Ya sen?

17 Eylül 2008 Çarşamba

Hatalar..

zaman: 9/17/2008 09:33:00 ÖS 0 yorum
Her şeyi, herkesi saçma bulup saçma anlamlar yüklüyorum birçok eyleme. İşte bu dönemlerimde kendimden bile haz alamıyorum. Kabul edemiyorum hataları ve yanlışları. Halbuki insanoğlu hatalarıyla ve doğrularıyla birlikte değil midir ya da hatalar bizi koskocaman insanlar yapmaz mı. Yine de hıyanet edip, tiksiniyorum.

losing belief

zaman: 9/17/2008 09:21:00 ÖS 0 yorum
İnançsızlığın can yakıcı bir duygu olduğunu olayların bana edindirdiği edinimlerden cok daha rahat kavrayabiliyorum artık. Hiçbir eylem gerçekleştirmiyorum o duygu gelince ruhuma. Zaten yapabileceğim her eylemi geçersiz kılabilecek denli kötü bir duygu. Çünkü herbir isteğim yokoluyor onun yolunda. İnanmadığın bir şeyi gerçekleştirmenin manası ne olabilir ki? Nasıl inanabilirm tekrar insanoğluna..?

12 Eylül 2008 Cuma

bırak...

zaman: 9/12/2008 01:52:00 ÖÖ 0 yorum
geçmiş bırak artık beni..
bırak ta kurtulayım
seninle ilerleyemiyorum
ağırsın
cok ağır...

yarım kalmş ruh..

zaman: 9/12/2008 12:36:00 ÖÖ 0 yorum
Bedeni, beyni geç ruhum yoruldu benim. Ruhumu yordunuz. Çabalayarak boğuldum ben. Doğru yolda ilerlerken yanlış dalgalar attı dibe beni. Hakedip haketmediğimi bilemiyorum ama tükendiğim ve nefesimin son demlerine geldiğimi farkedebiliyorum.Büyük büyük deliklerle örülü yüreciğimin her yeri. Herbir hatanın, her hata olan varlığın attığı bi çentik sonucu tonlarca deliğim var benim. Kapatamadığım. Kapanmasının nasıl olacaını bilmediğim delikler..

Herkes doğru da ben mi yanlışım yoksa herkes o kadar yanlış olmuş ki doğru olmak mı hata sayılmış. Susun artık benim dilimden konşmuyorsunz hatalarınız yara açıyor görmüorsnz görebildiklerinizi önemsemiyorsunuz. siz ve sizin egolarınız benliğiniz gözlerinizi bağlamış başka bedenlerdeki yaraları takmıyorsunuz.. Ve ben yine kendime kızıyorum en cok. sizin sevginize muhtaç olduğum için. bir bedene tutsak olduğum için. bir erkeğin kokusunu özlediğim, sevginin o sıcaklığını özlediğim için.. Nede cok şey demek benim içn halbuki bir ten kokusu o tendeki sıcaklık, onun sewgisinde kaybolmak... anlayamıorsunuz işte. sizin oyunlarınızdaki duygularla eş değer deil bu duygular. tadamıyorsunuz artık her şeyiniz sahte olmuş sizin. bilemiyorsunuz onun verdiği hazzı ve sizin cahilliğiniz benide o duygulardan alıkoyuyor. Zawallıyız. siz sahte olduğunz için ben ise size muhtaç olduğum için...





Bütün bir ömrümü yalnız sevgi vererek geçirebilirdm ama sizin vermeye pek deil hiç vaktiniz olmadı.

31 Ağustos 2008 Pazar

zaman: 8/31/2008 11:12:00 ÖS 0 yorum
neden bu kadar kısa sürmek zorundaydı bu mutluluklar?

heyecan.

zaman: 8/31/2008 02:10:00 ÖÖ 0 yorum
özlemişim bu duyguları
ah kalbim atıor ve heyecanlanıyorum
yaşasın.
ama zorlu bi olay beni bekliyor.

güneş ışını..

zaman: 8/31/2008 12:37:00 ÖÖ 0 yorum
Birçok şeyin yolunda gidişine rağmen hayatında bazı as şeyler eksik olduğu zaman sanki her şey bozukmuşcasına somurtarak geziyorsun. Sanki hayatta her şey cok kötüymüş gibi.. Benimde hayatımdaki birçok güzelliğe rağmen eksik olan sevgi duygusu karanlık yağmur bulutları gibi güneşimin önüne geçip tüm dünyamı karartıyor. Gerçek dünyadaki gibi rüzgar falan da nafile. gitmez onlar bana ışık saçan biri yüreğime dokunmadıkca.. Sıcak bir tene hasretken bu kdr, yağmurdan başka bir şey beklenemez dünyamda. Sıkıca sarılmak.. Kokusunu çekmek sewginin tüm ciğerlerine. Bir anne şevkati kadar içten bir dost yakınlığı kadar sıcak bir sarılmaya muhtacım sevdiğim sevildiğim tarafından ama o kara bulutlardan güneşimi göremiyorum daha doğrusu güneşim parıldamıyor daha.. hangi yönde olduğunu göremiyor çözemiyorum.. bekliyorum.. bir ışık süzmesi gelsin delsin o bulutları gözbebeklerime çarpsın. onun sıcaklığında kurusun gözyaşım ve gözbebeklerim onun farkına varsın...

30 Ağustos 2008 Cumartesi

Kırbaç darbeleri..

zaman: 8/30/2008 12:22:00 ÖÖ 0 yorum
Milyonlarca kalp çarpıor şuan can acısından ya da mutluluktan. tonlarca duygu hissediliyor tam suan yüreklerde.. Mesela bizde yas var. üzüntü var. çağresizlik var. arayış var...
Türlü türlü acılar yüklenmiş bedenimize. Eskilerin izleri silikleşmeye başlamadan yenilerinin eklendiği zamanlar dayanılmaz bir acı halini alırken bunları yaşamak zorunda oluşumuz, o mecburiyet hissi insana yaşadığı acının bitmeyecek en azından bitip tekrar başlayacak olduğunu anlatıyor. bu gerçeği kırbaç darbeleri gibi tüm sırtımızda yük şeklinde hissediyoruz ve biz bize biçilen ömrü yaşamaya mecbur kılındık. Yaralarımız kabuk bağlaya bağlaya nasır tutarak büyüyeceğiz. böyle tükenecek yıllarımız. Mutluluklar sargılarımız olurken sargı üzerinden bile kırbaç yiyeceğiz. Kanayacak daha toy incecik tutmuş olan kabuklar ve işte biz böyle tükeneceğiz..

29 Ağustos 2008 Cuma

Sakinlik..

zaman: 8/29/2008 01:39:00 ÖS 0 yorum
Yenileniyor gibi duygularım. Daha durgunlaştı sanki. Artık daha sakince yaklaşıyor her şeye. Ee tabi duyarsızlaşma artık son evrelerinde. Amma velakin takılacak bir şey olmayınca eski şeylere gidiş-gelişler de söz konusu olmuyor dersem kendimi de kandırmış olurum bunu okuyanlara yaptığım gibi ama daha iyi kontrol mekanizması geliştirmenin katkısı cok cabuk sıyrılabilmek.. Bir de yepyeni şeyler olmayıp eskilerin üzerine eklenince ister istemez bir alışkanlık söz konusu oluyor. Yani alıştığın bir şey üzerinde yepyeni heyecanlar duymak zor bence. Bir de etraf sakin ben sakin. dinlenmek güzel şey.

17 Ağustos 2008 Pazar

changable sense..

zaman: 8/17/2008 07:49:00 ÖS 0 yorum
Biraz içimi dökesim vardı direk bloguma koştum. bu yönüyle gerçekten seviyorum burayı bir de kimsenin bilmiyor oluşu daha da tat katıyor. saklıyorum bariz. Şimdi içinde bulunduğum ruh halini adlandıramıyorum yarının doğm günüm oluşunun verdiği heyecan, planlar tutacak mı güsel olacak mı düşüncesinin yarattığı endişeyle birlikte tatilden dönmenin yarattığı burukluk birleşince oraya süper bir ruh hali portresi çıkıyor. bir de bugünün pazar olmasına rağmen evde olmak da cabası gibi bir şey. Fakat bugün yüreğimde hissettiğim kıpraşmaların keyif vermesini de eklemek istedim bir an ve yüzümde gizli ama sıcacık bir tebessüm belirdi.. gamzem beliriverdi o çatık yüzün ardından.. bana bu duyguyu yaşattığın içn tşk ediorm sana burdan ayrıca (: oh be rahatldm diyesim geldi. ne yazdıysam artık bir anda ruh halimi deiştirecek kdr.. bu cümleyi yazarken içimin bana seslenmesini duydum.. sen deil o diyor.. yazıdan deil ondan dolayı.. hahahah diyor kapatıorm..

7 Ağustos 2008 Perşembe

göz pınarları

zaman: 8/07/2008 12:57:00 ÖÖ 0 yorum
ağlamaya ihtiyacım var.
ama büyük bir güç ile gözpınarlarıma baskı yapıyorum.
akmayacaksınız.
değmeyen bir şey için hayır diorum.
bastırmaya devam ediyorum..

3 Ağustos 2008 Pazar

sorgu..

zaman: 8/03/2008 11:11:00 ÖS 0 yorum
''Neden insanlar yalan söyler'' düşüncesiyle boğuşuyorum çoğu zamandır. Bulduğum cevaplar mantıklı olsa bile beni tatmin etmiyor daha doğrusu acımı hafifletmiyor. Hayatıma giren bir çok insanı yalan söylediği için hayatımdan dışladım ve söylenilen yalanların manalarının olmaması ayrı bir muallak.. Bomboş bir konuda yalan söylemenin amacının ne olduğunu çözemediğim için hala sorguluyorum o soruyu...

hırçın & suskun

zaman: 8/03/2008 01:47:00 ÖS 0 yorum
Biraz tatsızım bu sabah. Hırçın, salgırgan ama suskun. İyi ki suskunum..

2 Ağustos 2008 Cumartesi

Katze's state

zaman: 8/02/2008 10:37:00 ÖS 0 yorum
Aslında direk bunalımlı bir blogla girmek istemem ama kalkıpta sahte bir mod takılabilecek biri de olduğumu düşünmüyorum. Zaten artık eskisi kadar dipte değilim. Bircok yaramın iyileşmiş olduğu kanısındayım sadece birazcık daha zaman gerekiyor. Şuan fazlasıyla durgunum fakat ruh halimin değişim hızına ben bile akıl sır erdiremiyorum ama genellikle öfke heyecan ve sıkıntı üçgeni içersinde sürdürüyor yaşamını bu aralar ama elbet mutluluk huzur keyif üçgenine geçiş sağlayacağım. Şimdilik o geçiş tünelini arıyorum..

Başlangıç..

zaman: 8/02/2008 10:25:00 ÖS 0 yorum
Kendime hoşgeldin diyorum.
 

Katze Copyright © 2012 Design by Antonia Sundrani Vinte e poucos