29 Eylül 2010 Çarşamba

Toplumsal Cinsiyet

zaman: 9/29/2010 07:34:00 ÖS 1 yorum
Kiminizin umrumda olmasa da, kiminiz korkunuzdan dile getirmesiniz de ya da kiminiz ne olduğunu bile bilmeseniz de TOPLUMSAL CİNSİYET diye bir kavramın varolduğu yadsınamaz.
Toplumun kadın ve erkek üzerine yaşanmışlıklardan yüklediği anlamın cinsiyet bazlısıdır toplumsal cinsiyet. Daha da samimi bir dille söylemem gerekirse eğer; hani kadınlığını bilsin, erkekliğini bilsin, küte küt laflarımız var ya.. görüp edinip şak diye üzerilerimize yapıştırdığımız, onların dünyasından bahsediyorum işte. Kadına kadınlığını kendisi değil de bizim yüklemeye çalıştığımız dünya aynı şekilde erkeklere de.. Cins üzerinden Erkeklik! diye ağır bir itham geliştirip, bir de üzerine ağır anlamlar yükleyip erkekleri ADAM, ERK sıfatlarını giymeye zorladık bizler.. Karısını dövmesine, toplum içinde küçücük eleştirildiğinde bile yakıp yıkmasına, kıskançlığından kızını, karısını eve ve kendisine bağlamasına hatta adeta hapsetmesine erkeklik dedik. Evini, karısını koruyana yiğit adam dedik. Yiğit! Bir de bunu övünülecek bir malzeme gibi sunduk aynen böyle sonra da neden böyleler dedik.. 
Kadının kadınlığını yaşayamadığı bir dünyaya dönüştürdü işte bu bizi. Kadının kadınlığından utandığı, yaşamayı bırak dile bile getiremediği kadınlığını elinden aldık.. Bunu da isteyerek yaptık zaten.. Sıfatlar belirledik bu sıfatlara yaraşır davranmasını istedik kimisinden de korkmasını.. Hanım kız olsun dedik, cici, uslu, düzgün, doğru(!).. Kaşar, orospu kelimeleri uydurduk ki aman korksun da o sıfatlara yaraşır şeyler yapmasın istedik..  Aradaki uçurumu o kadar açtık ki erkek yaptığında aferim koç dediğimiz cinsellik ( bildiğimiz üremenin tonlarca anlam yüklenmiş boyutu) kadın yaptıgında orospu, kaşar kelimelerine dönüştü.. [Burada bir parantez açmak istiyorum.. Bırakalım da herkesle yatsınlar zihniyetini iğnlemek için.. ]- Cinsellik için kimse kimseden izin almak zorunda değil dahası cinselliğe toplum bu kadar anlam yüklemeseydi eğer küçük kızlar daha cinselliği, kendilerini tam olarak bilmeden cinsellik yaşamak zorunda kalmazlardı.. Zorunda diyorum çünkü hayvanların sokak ortasında anlam yüklemeden yaptığı şu eylemi biz onlara öyle bir şey olarak gösterdik ki kendilerini bununla kanıtlama, varetme çabasına bile girdiler.. Sonrada kızımız kaşar oldu lafları.. Sonra babanın, abinin bu kızı kontrol etme, terbiye(!) etmede kullandığı saygısızlıklar.. Erkek cocuklarını babalarının, dayılarının kerhaneye götürdüğü toplumda aynı baba kızını sevgilisi var diye dövüyor farkında mısınız? Bu öğretiler bu normlar olmasa herkes çığırından çıkardı düşüncesini sorguladığım noktada gördüğüm tek şey, bu kadar anlam yüklenmeseydi bu kadar değerli olmazdı ve değerli olmayan şey göz önünde olmaz, dikkat çekmezdi.. Bu kadar çok çullanılmazdı üzerine..
Kadın kadınlığını -bizim, toplumun belirlediği- erkekte erkekliğini bilmeli dedik hep. Kadına meslekler belirledik, erkeğe olması gereken! profil çizip gösterdik. Kızlar annelerinin izinden gittiği sürece ve oğullarda babalarının ve birçok insan gibi sorgulamadığınız sürece değişmeyecek.. Bu zihniyetin varlığınızı, özgür alanınızı, SİZliğinizi nasıl da sömürdügüne bakın.. Her şeye anlam yükleme ve bu anlamlar doğrultusunda insanları ölçüp tarttıgımız sürece bu ötekileştirme, içten içe yok etme hep varolacak.. Hep yokolacak duygularımız, savunmaya çalışıp toplumun değerleri altında ezilmiş olan hislerimiz, hormonsal arzularımız...

22 Eylül 2010 Çarşamba

Ayrışmalar

zaman: 9/22/2010 09:56:00 ÖS 0 yorum
Düşünceler o kadar keskinleşmeye ve ayrışmaya başladı ki insanlarda düşüncelerinden ötürü ayrışarak bir arada yaşayamamaya başladılar.. Şaşırıyorum kendi düşüncen ve inancın ugruna bir insanı nasıl mahfedebiliyorsun..Sana fikri benzemiyor uymuyor diye nasıl ötekileştirebiliyorsun. Ötekileştirmek değil hatta.. Aşağılamak, hor görmek.. Sanki sen herşeyi en dogru biliyormussun gibi.. Aslında daha ten rengi bile farklı diye ikinci sınıf muamele yapabilen bir varlıgın suanki geldiği durum cok da şaşırtıcı olmamalı diyorum kendime.. 
Herkes en dogruyu bilen olmuş.. Ahlak; ahlaksızca ahlağı(!) savunanların(!) elinde madara olmuş adeta..
Düşünceler keskin, uç, sert.. Onları savunmak ise artık bir çift lafla, açıklamayla değil copla, yumrukla, bıçakla, dayakla sağlanmaya çalışılır hale gelmiş..

18 Eylül 2010 Cumartesi

Beklenti

zaman: 9/18/2010 10:13:00 ÖS 2 yorum
"Bir insan, olduğu kadardır. Başkasına, başka hayatlara gıpta
edebilir, başkalarını taklit edebilir. Ama özünde hayattan, kendisinden,
ailesinden, çevresinden ne öğrendiyse o kadardır. Ona yüklemeleri biz
yaparız; beklentilerimiz artar. Beklentilerimiz yerine gelmediği zaman
ise hatayı ona yüklemeye çalışırız. Halbuki insan neyse odur. Hatalı
olan ise onun olduğundan fazlası olacağını umut etmek" (Özen Yula)


Sürekli bir yerlerde yazılsa da insanoglu yaşamadan tam da anlayamaz ne oldugunu.. Sadece okur geçerse de anlayamaz.. Okudukca hayatında olanlarla bagdastırınca dank eder kafasına.. Yaşadıkca anlar derinlemesine..

Artık cok daha iyi anlıyorum sözcüklerini, duygularını bu yazıların..

En büyük hatam hep verebileceklerinden fazlasını beklemekmiş insanlardan.. 

8 Eylül 2010 Çarşamba

insanlar ...

zaman: 9/08/2010 08:46:00 ÖS 0 yorum
İnsanlar 342678..e ayrılırlar ikiye falan değil şöyle ki; bencil olanlar, yalancı olanlar, duyarsız olanlar, saygısız olanlar, abaza olanlar, ruhsuz olanlar, sevgisiz olanlar, sevgili bulup dünyayı satanlar, kalitesiz olanlar, dost olanlar, kazık atanlar, kullananlar, kullanılanlar, aptal olanlar, saf olanlar, kurnazlar, satıcılar, dışlanmışlar, zekiler, zannedenler, ezikler, egoistler, sosyaller, asosyaller, kavgacı olanlar, ünlüler, deliler, sefiller, varoşlar ...

of.. amma çok..

3 Eylül 2010 Cuma

Yalnız değilsin..

zaman: 9/03/2010 03:22:00 ÖS 0 yorum
Hayatta her zaman en bahtsız bizizdir sanki. "bana" bunu yaptı diyerek suçlarken hayatı, aslında sana verdiği acının aynısını başkasında görebileceğimizi hep unuturuz ya da görmek istemeyiz. Bu bencillikten midir yoksa ateş düştüğü yeri yakar düşüncesinden midir bilmiyorum ama tek aldatılan kadın sen değilsin ya da tek yalancılar tarafından kandırılmış olan.. Tek dost kazığı yiyen de sen değilsin.. Tek arkasından konuşulan, canı yakılan da.. Eğer öyle olsaydı kimse sana akıl veremezdi.. Doğru akıl vermemin en net yolu senin de o acıyı kıyısından köşesinden de olsa, az biraz benzeri bile olsa cekmiş olman değil miydi.. bir yerin yanmadan nasıl bilebilirsin ki yanığın acısını ve ona doğru cözümü bulabilirsin.. Tek sen yaşamış olsaydın bu acıyı üzerine kitaplar yazılmazdı.. Söyleşiler yapılmazdı.. Kendini bulduğun tonlarca kitap?? Tonlarca şarkı?? Peki bunlar sen düşünülerek yazılmadığına göre tek sen olamazsın su dünyada o acılardan müzdarip.. Acını hafifletmez belki ama en azından yalnız olmadığın hissi ya da bir yerlerde birilerinin o acının çözümünü, merhemini bulmuş olması seni ayakta tutabilir.. Tutun.. Hepimizin binlerce kez canı yandı..

sözcüklerin lisanı

zaman: 9/03/2010 01:44:00 ÖÖ 0 yorum
Freud'a göre ( ki yanılmıyorsam) kişinin en cok kullandığı kelimeler ama hani seçerek değil de gelişigüzel veya dil sürçmelerinde, kişinin içini, bilinçaltını yansıtır.. Farkettim ki sürekli "yenilmek" kelimesini kullanıyorum.. Bir insanın yenilebilmesi için bir şeylerle savasması ya da yarışta olması gerekir değil mi? Ve yarışta oldugumu da şuursuzca dile getirdiğim tonlarca anım göz önüme geliyor şimdi.. Aslında bilmeyerek birçok şey anlatıyoruz.. Sadece dikkat etmiyoruz sözcüklerimize..
 

Katze Copyright © 2012 Design by Antonia Sundrani Vinte e poucos