20 Aralık 2009 Pazar

ötekileşmek

zaman: 12/20/2009 12:15:00 ÖÖ 0 yorum
Büyümek istemiyorum adeta.. kendimin değişmesini.. ben hep cocuk yüreğimle, yarım aklımla kalmak istiyorum. masumane sevgilerimle, tek başıma oynadığım oyunlarımla.. değiştikçe ardıma bakıp tanıyamıyorum kendimi... KİMLEŞİYORUM ben? bu sefer hangi aylin olacağım..davranışlarımı, duygularımı yadırgıyorum adeta. dünyayı.. hayatın hızını.. değişimleri.. dönüşümleri.. daha birine alışmadan öteki olmak yoruyor insanı. ve ben hep ötekileşiyorum..

7 Aralık 2009 Pazartesi

sorumluluklar..

zaman: 12/07/2009 05:04:00 ÖS 0 yorum
Sorumluluklardan kaçmanın bir yolu yok mudur? Dahası sorumlulukların olmadığı bir yer var mıdır?
Sürekli bir koşuşturmacanın içerisine hapsolmuş, bir şeyler yapmaya calışmakta ve neredeyse her şeyi eksik noktalandırmaktayız. ne vakit ne de istek bizden yana değil ve sürekli bir şeyler yapma zorunluluğunun içerisinde boğulmaktayız...

25 Kasım 2009 Çarşamba

hayaller

zaman: 11/25/2009 08:07:00 ÖS 0 yorum
Delik deşik hayallere sığınmış biri haline dönüşmüş bir kimlik aslında bu benimkisi. uçsuz bucaksızlığını yitirmş hayaller bunlar artık. kıyıdan köşeden toplanmış birbirine yapıştırılmış hayaller.. gerçekleşeceğinden medet ummayı kesmiş kim bilir belki olurcu bir yaklaşımla kurulmuşlar. Dünya soğuk ve gaddar hayaller için. hayat acımasız.. bir bıcak darbesiyle yırtıp atabilir bütün kurulanları. Renkleri solmuş bir resim portresi şimdi hayaller.. yağmur gibi akan gözyaşların renkleri birbirine bulandırdığı bir portre. susmuş bir şeyler anlatmayı kesmiş.. soluklaşmış. bulanıklaşmış. anlamlarını yitirmiş.. Buruşmuş bir kağıt parçası şimdi artık. buz gibi ellerimin buruşturduğu. yazıların birbirinin üzerine cıktığı silikleşmiş yazılar.. Okunaklığı yitmiş. Artık daha sessiz.. daha çağresiz.. şimdi susma zamanı gelmiş.. çoktan susulmuş.

genç

zaman: 11/25/2009 08:06:00 ÖS 0 yorum
Yorgunluğun dibine vurulmuş bir gün daha. Gencecik bedeninin altında yatan yaşlı kadını dinlemeye koyulmuş bir halde. Küçük masalımsı hikayeler içerisinde kaybolmuş şimdi. hayatın nasıl olduğunu kestirememiş kücük bir kız cocuğuyla hayatın silsilelerini yemiş yaşlı bir kadının birleşiminden meydana gelmiş bir beden. koskoca iki uç arasında uçuşup duran bir çift kanat. Anlamsız gelen nice eylemler ve yapmak zorunda oldukları.. masalları dinlemeyi kesip gerçek hayatı dinlemeye koyulmuş bir genç.. Hayat cok sesli.. her sesi duymaya calışan bir çift kulak simdi.

17 Ekim 2009 Cumartesi

parmak izleri..

zaman: 10/17/2009 11:33:00 ÖS 0 yorum
Çok değişik aslında hayatın bizi şekillendirmesi.. Annesinin kızı olmak.. Toplumun hamurumuzu şekile sokması.. kendin olamamak.. Annenin öğretileri.. herkesin seni kendi istekleri doğrultusunda büyütmesi ve bir süre sonra her şeye rest çekip kendin olabilmek. hiçbir zaman kendi seçeneklerimizle yaşamadık ki biz. hiçbir zaman hayatımızda yalnız olamadık. varoldular hep sana uzanan eller.. artık üzerimiz parmak izi dolu..

4 Ekim 2009 Pazar

carpe diem

zaman: 10/04/2009 12:34:00 ÖÖ 0 yorum
Her şeyi düzene koymaya çalışmakla hata yaptığımızı farkettim ben. Daha en başından hatalı başlamışız bu hayatı yaşamaya. Bir şeylerin sürekli düzenli olacağını zannetmekle yanlış adımı atmışız. Her şeyi düzene koymanın imkansızlığını artık yavaş yavaş farkediyorum çünkü bu dünyada hiçbir şey tam olarak senin yaratmalarınla oluşmuyor. Kader denilen bir şey var ve insanlar senin hayatına milyonlarca etkide bulunuyor sen istemeden. Bu hayatı yalnız yaşamıyoruz. Yalnız kimse yok aslında. Herkesin hayatında başka başka parmaklar var. Başka etkenleri farketmemle ve düzen sevdamdan vazgeçmemle ''carpe diem'' i meydana getiriyorum. artık anımı değerlendiriyor o an yapabileceğimin en iyisini yapmaya calışıyorum. düzen yok. gelecek kaygısı yok. An şu an. ve ben suan parmaklarımı hissediyorum klavyenin yüzünü yalayan.. sadece en iyisini yazmaya calışıyorum.. sonunu nasıl bitireceğimi düşünmeden.. elbet bir son gelecek.. şimdiki gibi..

13 Eylül 2009 Pazar

şarkı

zaman: 9/13/2009 09:58:00 ÖS 0 yorum
Bir şarkı söyle bana ve hayatın gaddar olmadığına inandır beni. tonlarca canı yanan canlının acılarını dindir. dünya güzel.. güzel değil..

gelecek

zaman: 9/13/2009 09:53:00 ÖS 0 yorum
Gelecekten korkuyorum adeta.. gelecek olan şeylerden.. kontrol etme mekanizmasının bir oyunu bu belki de. ne olacağını bilememek korkutuyor insanı. Kurduğun bütün planların gerçekleşmez ise ne olacak? Hayatın sana neler yaşatacağını bilmeden tüketiyoruz günleri. gelecek hakkında tonlarca yorum ve planlar yapıyoruz ve biz hala geleceğimizde neler olacak bilmiyoruz. Keşke bir kukla gibi yönetebilsek geleceği..


28 Ağustos 2009 Cuma

?

zaman: 8/28/2009 03:02:00 ÖS 0 yorum

bazen bir fotograf bile yeter..

20 Ağustos 2009 Perşembe

istekler ve beklemek

zaman: 8/20/2009 11:36:00 ÖS 0 yorum
isteklerim olmuyor diye ne yapmalıyım?

İsyan ettim olmadı başka seçenekler arıyorum. beklemedeyim.

dünya

zaman: 8/20/2009 05:29:00 ÖS 0 yorum
dünyanı küçük tutarsan sadece sana ait olur.
koskoca dünyalardan vazgeçtim ben.. sırf bu yüzden..




19 Ağustos 2009 Çarşamba

eskiler

zaman: 8/19/2009 06:30:00 ÖS 0 yorum
Uğruna birçok şey yaptığınız şeyler artık yok mu? Bir zamanlar her şeyden ayrı tuttuğunuz dostunuz, sevgiliniz, hobiniz daha birçok şey.. Eğer artık yoklarsa sizde zaman ve hayattan nasibini almışlardansınızdır. Eski siz değilsinizdir. Eskiler sizin değildir. Siz eski değilsinizdir. Eskiler gitmiştir. Hoşçakalsınlar.

30 Temmuz 2009 Perşembe

Aşk

zaman: 7/30/2009 10:11:00 ÖS 1 yorum
Aşk çok başka bir şey aslında. çok başka bir hissiyat.. farklı bir aidiyetlik.. Yıllarca hiç tanımadığın birinin gelip senin hayatında en baş köşeye oturması.. Bir anda her şey olabilmek. Dost olurken yılların geçmesine ihtiyac duyulurken birkaç ayda birini hayatının odak noktası, en değerli varlığı yapabilmek. Aşkın gücü mü demek lazım buna. Yanlış olup olmadığına aldırmadan, egonu bir kenara bırakarak, yapmam dediğiniz şeyleri yaparak bir ilişki yürütüyorsanız aşktır işte bu. Kör olduğunuzu kabul ettiğiniz dönem. O an size en doğru gelen kişiyle, en doğru ve en güzel şeyleri yaşamak.. Enler dünyası onunla kurulu artık. Dünyanızın çekirdeği o. Size hayatı daha anlamlı kıldıran kişi. Bir zamanlar lanet ettiğiniz dünyaya iyiki gelmişim dedirten üstüne üstlük dünyayı daha da güzel görmenize neden olan varlık. Hiçbir zaman gitmeyecek, hiçbir zaman bitmeyecekmiş gibi.


Hiç bitme sevgilim.. ''C''


Saygı

zaman: 7/30/2009 10:03:00 ÖS 0 yorum
Saygıyı yitirdin mi olmaz bu işler. ne dostluk ne aşk meşk. Her şeyin bir ilerleyiş kuralı var ise saygı duymak en başa oturmalı bence. Karşındakinin her şeyi sana yanlış gelse bile. Bir de zorundaymış gibi hissetmemeliyiz birilerini sevmek için. Herkesle dost olunmaz ama önemli olan şey burada saygı duyabilmek.. O kadar yitirilmiş bir duygu ki aslında. Karşındakini sana uymuyor diye dışlamak.. Birini sevmediğinde saygısızlaşmak.. Neden insanlar başkalarının kalbini kırmaktan zevk alır ki. Neden birilerini ezme ihtiyacı duyarlar? Neden karşısındakinin taşıdığı bütün düşüncelere rağmen birey olduğu için saygı duyamayız.. Hayat zor.. İnsanlar daha zor..
İnsanlaşmaktan uzaklaşıyoruz..

25 Temmuz 2009 Cumartesi

pencere

zaman: 7/25/2009 12:06:00 ÖÖ 0 yorum
Hayata nasıl bir pencereden bakıyordum ki tatlı gözüküyordu küçükken?




24 Temmuz 2009 Cuma

aşkın gerilimi

zaman: 7/24/2009 05:01:00 ÖS 0 yorum
Aşkın şöyle bir ikilemi var.

Sevdiğiniz insanı kendi benliğinizin (egonun veya daha iyi bir ifadeyle kendilik imajının) bir parçası olarak algılamaya başlıyorsunuz. Onun kusurlarına karşı toleransınız azalıyor, çünkü o da sizin gibi kusursuz biri olmalı. Onu içinize alırken onu sindirirken, onu kendi metabolizmanızın bir parçası yaparken onun içinde sizin hazmınızı zorlaştıracak maddeler olmamalı.

Dolayısıyla artık aşk gerçeği eritecek kadar, gerçeği çarptıracak kadar iki insanın bütünleşmesi olacaktır. Ben bu kurulumun tamamlandığı embriyolojik oluşuma aşkın narsistik çekirdeği diyorum.

Ama bu duygularınızın esridiği noktalar veya anları bir kenara bırakırsak, bu fani veya bu maddi dünyada sevdiğiniz insan sizden ayrı bir birey olarak var olmaya devam etmelidir. Biz ona bir şekilde bağımsız olma hakkını tanımalıyız. Doğanın yasaları bize bunu emretmektedir. Hatta onu kusursuz olarak gördüğümüz için onun hatalarını yok saymalıyız bir anlamda sınırsız bir toleransımız olmalı.

Dolayısıyla aşık olarak aslında kendimizi daha şimdiden büyük bir gerilimin ortasında buluverdik..


çok başarılı bir yazı. paylaşılasıydı ve paylaşıldı.

14 Temmuz 2009 Salı

tanrı ve küçük kız

zaman: 7/14/2009 12:30:00 ÖÖ 0 yorum
Derin bir sessizlik kulaklarımda iken içimden gelen haykırışlarda olmasa keşke diyorum. Bir yerlerde sürekli yakınan ya da ağlayan bir ses. Sus diyorum. 'Sus'. Kar etmiyor. Ne derdine derman olmaya ne de susturmaya. Küçük bir çocuk gibi. Ağzından emziği alınmış, anne koynuna muhtaç. Belki bir sokak köşesine terkedilmiş. Uğursuz. Şanssız. Aidiyeti eksik. Ruhu yarım. daha çok küçük ama küçük bedenin üzerinde koca dünyanın ağırlığını hissediyormuşcasına dünyayı kısa bir süreliğine de olsa yaran çığlığımsı ağlayışı. Küçük bedenlerimizde taşıdığımız koskoca yaralar adeta. Daha toy vücutlarımızda acıların izleri. Kimisi o kadar derimiş ki. Baktıkca anıların gözlerinin önüne seriliyor. ah ne şanssız bedenler. ah ne kadar tanrı gücune muhtaç. Yadırganan kimi zaman da yargılanılan tanrı. Küçük ve yalnız cocuğu bu dünyaya yollayan.Gücünü ve mantığını kavrayamadığımız. korkuyla ona sığındığımız kimi zaman. Kimi zaman da kızdığımız.. O hep bir yerlerde bizi izler ve dinlerken bir yandan da umursamaz bazen. Ve biz onunla konuşmaya ya da tartışmaya devam ederiz.

Zamanı yaralarla ölçen kadın.
Geçmişiyle kavgalı.
Tanrıya sığınan küçük bir kız cocuğu geceleri
İsyankar gündüzleri...



8 Temmuz 2009 Çarşamba

deniz ve vapur

zaman: 7/08/2009 11:13:00 ÖS 0 yorum
Saçlarıma deniz vuruyor bugün benim. Şuan önümde serili olan ve benim vapurla delip geçtiğim.. Güneşin denize karışışını izliyorum. Parıl parı parlayan su taneciklerinin yüzüme saldırışlarına aldırmıyorum. Yüzümdeki tebessümden hoşuma gittiğini bile cıkartabilirim. Deniz sevgisi bambaşka. Onun gücünü, uçsuz bucaksızlığını, gizini seviyorum ben. Altında sakladıklarını hayal ediyorum. Fazla esrarengiz.. Biz sadece yüzeyinden kayıp giderken vapurlarla orada yatan dünyadan bir haber izliyoruz onu. kim bilir ne sırları vardır onun da.




27 Haziran 2009 Cumartesi

ruh ve tanrı

zaman: 6/27/2009 10:15:00 ÖS 0 yorum
Ruhum bedenimden çıkmaya çalışıyor bu onun sancıları...




Ve her gece sabret diye saçlarımda dolaşan tanrının elleridir..

9 Haziran 2009 Salı

Umut / Beklenti

zaman: 6/09/2009 12:53:00 ÖÖ 0 yorum

Aslında bizi bitiren şeylerin başında beklentilerimiz, umutlarımız geliyor. Biz hep planlar yapıyoruz ve onları varolmasını bekliyoruz. Çok çalışıyorum öyleyse başaracağım. Böyle yaptım şöyle olacak.. Ama çoğu zaman öyle olmuyor. Biz bunu bile bile hala devam ediyoruz ummaya. Bu nasıl bir ironi! Hala pes etmeden umut ettiğimiz için yaşıyoruz belkide. Geleceği varediyoruz. Neredeyse hiç tutmayan umutlarla dolu geçmişimizle birçok umut taşıyoruz gelecek için. Ben geleceğin resimi tasvir ediyorum ama hala içimde belki değişir diye umut var..


Avuçlarım umutlarla dolu..


2 Haziran 2009 Salı

Ayna

zaman: 6/02/2009 03:41:00 ÖS 0 yorum
Gittikçe tanrının yasıması olduğumuza daha cok inanmaya başladım.. Bizler de bilinmek istiyoruz adeta. Yaptığımız birçok güzel şey başkaları tarafından farkedilsin istiyoruz. Başarımızı görsünler bizim. Gücümüzü. Şuncacık gücümüzle bu kadar egomuzu pompalamaya calışırken, artık eskiden yaptığım gibi tanrıya kızmıyorum ben.

Hep bir beğenilme ve sevilme içgüsü bizimkisi. Bazen koskocaman bir yarış bazen zafer bazen hüsran ama hep bir şeylerle kıyas söz konusu. Güzelliğimizle övünmeyeceksek ne anlamı var ya da zekamızla. Başkaları olmadan zekamızın nasıl olduğunu bile değerlendiremiyoruz ki biz. Başkaları hep bir ölçüt.. Çevrenin sözleri ayna vazifesi görürken, biz bizlikten cıkmış beğenilme içgüdüsü içerisinde kaybolmuş varlıklar oluvermişiz. Çocukken okuduğumuz masallarda bile varmış bu. Pamuk prensesin üvey annesi.. Kıskançlıktan cıldıran kadın kızını öldürmeye calışmış, gaz aldığı yer ise onunla konuşup onun egosunu pompalayan aynası olmuş..


Ego her yerde.. Aynalarımız da..
.

1 Haziran 2009 Pazartesi

Düğmeler

zaman: 6/01/2009 05:29:00 ÖS 0 yorum






Renkli düğmelere karşı ilgim olduğunu keşfettim.. Ne kadar da güzeller..




30 Mayıs 2009 Cumartesi

Gelecek

zaman: 5/30/2009 11:11:00 ÖS 0 yorum
Ben yaşayacaklarından korkan bir insanım. Yirmi yaşıma kadar yaşadıklarımı düşünüyor ve gelecek için kaygılanıyorum. İlaçlar alıyorum.. Gençlik enerjimizde bu haldeyken orta yaş bunalımımızda nasıl olacağız kimbilir. Hayatın daha olgunlaştırmış ama daha cok yıpratmış bedenleri olacağız sanırım. Kimimiz hafif çatlak kimimiz ölü. İyi bir şeyler vadedemem artık çünkü beklentilerim daha bu yaşımda köreldi benim. Korkuyorum. Ben ben olacak mıyım. Kim olacağım. Nerede.. Kiminle.. Bu bir gelecek kaygısı. Geleceğimi varedebilmem için olması gereken şey mi yani bu? Nerede bunun olumlu yanları? Gelecekte görebildiklerim sadece sorumluluklardan ibaret. Daha yirmi yaşında hayattan yorulmuş, bıkmış biri için nasıl geçecek bu yıllar.. Yıllar neler getirecek..

28 Mayıs 2009 Perşembe

İnsanlık nereye gidiyor?

zaman: 5/28/2009 10:57:00 ÖS 0 yorum
Evet insanlık nereye gidiyor.. Tecavüzler, işkenceler hat safadayken hapishanelerde, denizlerde balina katliamları yapılırken, fokların derileri yüzülürken nerede bunları yapan insanların vicdanları ve kalpleri. Bunlara seyirci kalıp küfürler etmek insanın içini daha da acıtıyor.. Keşke elimden bir şey gelebilse.. İnsanlara kalp dağıtamam.. Sadece gözyaşlarımı verebiliyorum..
İnsanlıktan nasibini almamış bu insanlar.. Her insan kılığındaki varlık gerçekten insan olamıyor ne yazık ki.. Kınıyorum.. Kınıyorum..
İçimde fırtınalar kopuyor onların canlarının yandığını düşündükçe ve ne kadar tuhaf benimde iki gözüm bir ağızım var onlarında.. Keşke bendeki vicdana da sahip olabilselermiş..
Yazık..

26 Mayıs 2009 Salı

Artık biz

zaman: 5/26/2009 09:09:00 ÖS 0 yorum
Nelerin huzur getirip getirmeyeceğini artık çözemediğimden dolayı, yaptığım eylemlerin bazılarının sonuçları, beklediğim duyguları doğurmuyor bende. Bize böyle söylemedi masallar, çizgi filmler.. Ergenlik sonrasında bir anda gerçek dünyaya fırlatıldık adeta. Frenleyemedik bazen dünyaya düşerken.. Biz hiç böyle ummamıştık. Şimdi zorlu savaşlar arasında kendimizi belli etmeye çalışıyor, adaletsizliğe kimi zaman gögüs geriyor kimi zaman boyun eğiyoruz.. Kırılıyoruz.. İnciniyoruz.. Nasıl da kabullendik her şeyi.. İstemeyerek kimi zaman.. Sustuk pustuk.. Artık daha büyük, daha yaralı, daha nasırlı daha dirençliyiz.. Ve bir o kadar da yorgun..

24 Mayıs 2009 Pazar

Aforizma

zaman: 5/24/2009 01:23:00 ÖS 0 yorum
Derin olduğunu bilen kimse, kolay anlaşılır olmaya çalışır. Kalabalığa derin görünmekten hoşlanan kimse ise anlaşılmaz olmaya çalışır. Kalabalık dibini görmediği her şeyi derin sanır çünkü.


Nietzsche

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Yaşamak

zaman: 5/20/2009 11:55:00 ÖS 0 yorum
Yalnızlığına sarıl bu gece. Soğuk hava tenini yalarken sen yalnızlığınla dertleş. Bu gece suskunsun. Belki biraz da yorgun.. Çok şey yaşadın sen.. Çok şey atlattın o kücücük yüreğinle. Dünya sana birkaç beden büyük geldi sanki ama buna aldırmadan devam ediyor hayat işte.. Sana hiç sorulmadı ki ne istediğin aslında. Sen hiç umduklarını yaşamadın ki.. Planlar yapmayı kes o vakit. Nereden bilebilirsin ki geleceği. Kontrol edemediğin şey için endişe duymaktan vazgeç. Yaşamak zorundasın..

15 Mayıs 2009 Cuma

Şimarık

zaman: 5/15/2009 11:37:00 ÖS 0 yorum
Benim en büyük sorunlarımın başında kendime söz geçiremiyor oluşum yatıyor sanırım. Ne kadar içsel baskı yapsam da istemediğim ama zorunda olduğum şeyi yaptıramıyorum kendime. Size de oluyor mu bilmiyorum ama mantığımı bile devre dışı bırakabiliyorum. Bu nasıl bir egodur? Ego mudur? Değilse nedir? Sadece canımın istediklerine odaklı yaşamaya çalışıyorum. Ee haliyle hayal kırıklıklarım da bol oluyor. Küçükken de cok simartıldım sanırım. Bilemiyorum. Canım ne istiyorsa o.

Keyifimin kahyası isterse olur. Kahyasına sormak lazım.

Hayatt

zaman: 5/15/2009 12:52:00 ÖÖ 0 yorum
Bazen benden pes diyesim geliyor. Lakin hayat beni dinlemiyor bile..

Ben şuan mızmızlanırım, bunalırım ama hayat yarın devam eder..

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Bulutlar..

zaman: 5/13/2009 09:55:00 ÖS 0 yorum


Bulutlarla oynuyorum bugün. Her birini şekilden şekile sokuyorum. Şimdi bir zürafa.. şimdi bir kedi.. İstediğim her şeyi üzerlerine giydiriyorum.. Beyaz beyaz.. Pofuduk pofuduklar.. Güneş ışığının hafif renk verdiği uçsuz bucaksız bulutlar... Özgürler.. Koşup zıplamak istiyorum üzerilerine.. O beyaz pamuksuluğun içinde çılgınca dönmek kahkahalar atmak istiyorum. Birinden diğerine atlamak.. Düşmeden.. İstediğim yerlere götürsünler beni rüzgarla dost olanları..


Ah ne güzeldir kim bilir üzerilerinde yatmak.. Dünya denilen yerden uzaklaşmak dünyadayken..






3 Mayıs 2009 Pazar

zaman: 5/03/2009 01:08:00 ÖÖ 0 yorum
Don't try to fix me..

I'm not broken!

hayat

zaman: 5/03/2009 12:56:00 ÖÖ 0 yorum
Ne zaman bırakacağım bu savaşı. Daha ne kadar başkaldırılarımdan dolayı kırbaçlanmalıyım. Hayatın galip geleceğini bile bile.. Sen ne yaparsan yap o sana biçtiği hayatı öyle ya da böyle yaşatıyor..

kendimi dinliyorum.

zaman: 5/03/2009 12:49:00 ÖÖ 0 yorum
Sessizliğe kaçıyorum bu gece. Duvarımın kenarına sinmişim. İçimi dinliyorum. Dışarının sessizliğinde daha cok duyuyorum kendimi. Bölük bölük nefes alıyorum. Küçük hırıltılar var boğazımda şimdi.
Bir şekilde yaşıyorum. Gençliğimden cıkışımın evrelerinin sancılarını yaşıyor bazı neşe veren şeylerle ağrımı hafifletiyorum. Ağrı kesiciler.. Boyun eğmek zorundayım. İsteyip istememe bakmıyor hayat. Bir bir yolluyor engellerini.. Beni güçlendirmek amacı ama ben bütün gücümü onları geçme adına kullanıyorum. Biraz dinlenmeye ihtiyacım var sanırım. Biraz soluklanayım bırak da. Biraz oksijene ihtiyacm var şimdi..

2 Mayıs 2009 Cumartesi

Yabancı

zaman: 5/02/2009 11:05:00 ÖS 0 yorum

Korkuyor musun senden farklı olan her şeyden
korktuğun şey kendi içinde büyüyecek..


Kendine yabancılaşacaksın....

İclal Aydın ın dediği gibi;


Yaşadığım acılar yeni bir ben

yaratmayacaksa ne anlamı var?

melankoli

zaman: 5/02/2009 12:02:00 ÖÖ 0 yorum
Tanrım benim mutlu anlarım yok mu yoksa onları dile getiremiyor muyum? Yoksa ben melankolik duygusunun müdavimi miyim?

Olamaz.

1 Mayıs 2009 Cuma

Çizdiğim manzara

zaman: 5/01/2009 11:29:00 ÖS 0 yorum
Derin bir nefes alıyorum.. Gözlerimi kapatıyor ve pek de yapmadığım şey olan hayal kurmayı gerçekleştirmeye başlıyorum.. Hayal etmek güzel şey. Yoktan varetmek. O an.. İstediğin şeyin önüne geldiği ve her şeyin istediği gibi olduğu yer.. Şimdi kapadım gözlerimi. Hiç bilmediğim bir yerdeyim.. Heyecan barındırıyorum.. Bilmediğim bir yerin keşfinin güzelliği bu. İstediğim bir yer halbuki. Bilmediğim bir yeri yaratıyorum zihnimde.. Belki de biryerlerde gizli kalan yerlerdir.. Yürümek. Başına buyrukca. Belki bir göl kenarı belki bir patika. Pek de önemli değil. O an istediğim yerdeyim ben. Tam da en istediğim yerde ama daha tanımadığım.. Kuş seslerinin ve su sesinin verdiği dinginliği hissediyor gülücükler dağıtıyorum bana çizgi filmleri anımsatan bulutlara. Koşmaya başlıyorum.. Hiç bu kadar özgür hissetmemiştim kendimi halbuki. Güzelliğin sırrı bu da olabilir. Düşünmüyorum. Düşüncelerimin içerisinde cok düşünmemi engelliyorum bu sefer.. Hayallerimin içinde ânı yaşamak benimkisi. İstediğim yerdeyim ve başka bir şey yok. Kahkahalar atıyorum. Delirmişcesine şimdi davranışlarım. Gözetlenmiyorum. Sorun yok. Özgürüm şimdi. Uçsuz bucaksız bir özgürlük yaşıyorum. Gerçek olamayacak kadar güzel.. Aldığım her nefeste ''beni'' hissediyorum. Ben varım. Kimse yok. Hiçbir şey yok istemediğim. Kendimi bile istemediğimde silebilecek denli güçlüyüm şimdi. Tam da istediğim yerdeyim.. Burası benim..

Hangisi

zaman: 5/01/2009 11:25:00 ÖS 0 yorum
Her güne yeni umutlarla başlayıp hayal kırıklıklarıyla kapatıyorum günü.
Her gün aynı monotonluk. Bir değişiklik istiyorum. Ya artık umutla başlamayacak ya da umut ettiklerimi bir şekilde gerçekleştireceğim.. Hangisi?

İç monolog

zaman: 5/01/2009 11:16:00 ÖS 0 yorum
Ruhumun sıkıştığı yerden cıkmasına ne zaman izin veririm daha bilmiyorum. Hala o olgunluk kıvamını yakalayabilmiş değilim ama asiliğimi de bir kenara bırakıyor gibiyim yavaş yavaş. Artık agresiyonumun iplerini biraz da olsa elime aldım. Artık gözyaşlarımı rüzgara savurabiliyorum özgürce. Güçlü olmak zorundaymışım gibi hissetmemek güzel artık. Çünkü olmadığımı biliyorum. Aslında güçlü olduğumu da biliyorum. Bu büyük bir paradox ama üzerinde durmuyorum. Düşündükce içinden cıkılamaz şeyleri düşünmemeyi öğrendim. İçimde büyük paradoxlarla yaşamayı öğrendiğimden beri boyun eğmelerim acımı hafifletmeye başladı. Ateş içinde çırpınmak.. Çırpındıkça daha cok yanacaksam işin sırrı kıpırdamadan durup ateşin yaktığını kabullenmekten geçiyor.. Kıpırdanmıyorum şimdi. Sakinim. Sessizlik ve çığlık şimdiki yaşadığım.. Artık aynı anda iki zıt şeyi barındırabilmenin tuhaflığını da kabul ettim ben. İki uçlu duygular, eylemler.. Artık tuhaf biri olduğumu bile kabul ediyorum. Artık mükemmeliyetçilikten cıkıp gerçekciliğe adım atıyorum.. Belki de mükemmeliyetin gerçekliğini ölçüyorumdur.. Şimdilik mükemmel diye bir şey yok..

29 Nisan 2009 Çarşamba

Gidenin boşluğu

zaman: 4/29/2009 04:40:00 ÖS 0 yorum
''Gelen gideni aratır'' cümlesinin derine indiğimde gördüğüm şey, gidenin sende yarattığı fikirleri, ve o fikir hakkında zihninde ya da kalbinde açtığın bölümleri yeni gelenin doldurmamış olmasından ibaret.
Gidenin sana kattıklarını benimsemişsindir. Senden bir parça olmuşlardır. Artık alıştığın birer eylemdirler.. Yeni gelen ise gidenin sende yarattığı izlerden habersiz kendi alışkanlıklarını sana empoze etmeye çalışırken sendeki boşlukları göremememiş ve dolayısıyla dolduramamıştır ya da alışkın değildir.. Yıllarca ayrı yerlerde ayrı hayatlar yaşayıp bir anda bir bütün olamazsın.. Zaman ister.. emek ister..



Bir bütün olmaya başlamanın keyfi ise bambaşkadır... ''C''

Kabullenmek

zaman: 4/29/2009 04:39:00 ÖS 0 yorum
Kabullenmek aslında hayatı daha rahat kılmayla daha fazla acı çekme arasındaki o ince çizginin geçiş noktası.

26 Nisan 2009 Pazar

mutsuzluk

zaman: 4/26/2009 10:33:00 ÖS 0 yorum

Mutsuzluk duygusu dışlanan bir duygu haline gelmiş. Sanki o duyguyu hissetmek yanlışmış gibi. Mutluluk normal mutsuzluk anormal sayılmış ve hep mutlu olmaya odaklanmışız. Benim gibi birçoğumuzun sorunu da bu sanırım. Kendimizi bu kurala o kadar adapte etmişiz ki mutsuz olduğumuz anlarda sanki yanlış yapıyormuşuz, anormal bir şeyler oluyormuş düşüncesine kapılmışız. Tiyatrolarda, skeçlerde hep güldürmeye dayalı şeyler oynanmış, insanların hep en cok güldürenleri sevilmiş, bir ortamın iyi olduğunu belirlemek için ne kadar gülündüğüne, keyiflenildiğine bakılır hale gelmiş. Mutlu anlarımızı coğalmak adına olmuş her faaliyetimiz. Büyük bir çaba içersine girmeye başlamışız.Mutsuzluk yanlış.. Mutsuzluk kötü.. Ama bu mutsuz anların cokluğunu inkar edemiyor değil mi? Mutluluğa ne kadar odaklı olsak da ciddi mutsuzluklarımız yok mu? Nedir bu kadar çırpınış mutsuz olmamaya karşı. Hep bir inkar hali mutsuzluğa. Kabul edilemeyen ama bizde varolan bir duygu.. Aslında ne kadar normal.. Her duygu gibi ne kadar olağan. Sanırım artık mutsuzluğu kabullenme zamanı gelmiş..

21 Nisan 2009 Salı

Kısıtlandık

zaman: 4/21/2009 08:53:00 ÖS 0 yorum
Keşke gerçekten özgür olabilsek, toplum değerlerini, normlarını elimizin tersiyle itip ruhumuzdan gelenleri yaşayabilsek. Kısıtlanmış sınırlanmış düşüncelerle konuşuyor, sınırlandırılmış sevgiler yaşıyor, eylemlerimizi sürekli kısıtlıyoruz.Çok yazık bize. Hayatı istediğimiz gibi yaşayamıyoruz bile.. Halbuki bu hayat bize ait iken.

18 Nisan 2009 Cumartesi

Küçük kız..

zaman: 4/18/2009 11:39:00 ÖS 0 yorum

Güne yeni bir umutla başladı her sabah yaptığı gibi.. Sabah edindiği umut her gece son buluyordu halbuki.. Bugün başka olacak diye fısıldadı kendine ve zorla da küçük bir gülümseme takındı. Tonlarca problem arasından birkaç küçük umuda tutunmaya çalışıyordu. Etrafa buğulu bakmaktan sıkılmıştı oysa daha cok küçüktü ona göre. Ağır yükler hissediyordu omuzlarında.. Kimilerine basit gelen şeyleri o okadar önemserdi ki daha da ağır gelirlerdi. Yalnız olduğunu hissetti her gün hissettiği gibi.. Dağınık bir ev ve sağır kedisinin mırıltısından başka hiçbir ses yok.. Etrafına bakındı.. Sanki kendisi için yapabileceği hiçbir şey yokmuşcasına umutsuzca bakıyordu gözleri ama hala bunu kendine kabul ettirmemeye calışıyordu.. Bazen küçük oyunlar oynardı kendi kendine. Birilerinin yanında varolduğunu düşünür gerçekten dialoglar elde eder onlara cevap verir gülümserdi.. Belki de hayatının en sevdiği anlarıydı o anlar.. O derece yalnız hissederdi kendini. Kirlenmiş camlarından dışarı baktı. Uzun zaman olmuştu dışarının o temiz havasını dolu dolu içine çekmeyeli.. Kendini eve kapattığı gün geldi aklına.. O günden beri dünyadan uzak tutuyordu kendini. Kendine bunu neden yaptığını bile bilmiyordu.. Yapıyordu.. Belki de daha fazla acı çekmemek içindi..Kaybedeceği dünyadan biraz olsun uzaklaşmak..Kaybedeceklerine alışmak.. Kendini dünyadan uzak tuttukca acılardan da bir nebze uzaklaşacakmış gibi gelirdi ona.. Nitekim biraz da öyle olmuştu ta ki yalnızlık onun canını yakmaya başlayıncaya kadar. Bugün değişik olacak dedi kendine.. Pencerenin kirlenmeye yüz tutmuş perdelerini araladı yaşıtlarına baktı.. nasıl da gülümsüyorlardı. kıskandı.. Delice bulanan midesine aldırmadan bir şeyler atıştırmaya calıştı.. atıştırabileceği o kadar az şey vardı ki.. önemsemedi.. o gün farklı olacaktı. Derin bir nefes almaya calıştı artık rütubet kokan evinde. Burnundan gelen hafif kana aldırmayarak yanındaki hayali dostuna gülümsedi. Başka olacak dedi başka.. Hayatının iplerini eline almaya karar verdiğini hissetti. Üzerine aylar önce cok severek aldığı t shirt ünü giydi ve hazırım dedi dostuna.. kapı kolunu tuttu ve kendine doğru çekti.. kendine doğru çekmesiyle sanki dünyayı da kendine doğru çekermiş gibi oldu.. büyük bir girdap içerisindeydi şimdi.. Tutamıyordu kendini.. Hayır şu an değil dedi.. güzelliklerin başlamadan bittiğinin farkına vardı.. Geç kaldığını farketti.. Zamanı gelmişti demek ki.. Artık veda zamanıydı... Gülümseyerek veda etti.. başka bir gündü onun için.. Tahmin ettiğinden de başkaydı..

uzak ve aynı

zaman: 4/18/2009 11:35:00 ÖS 0 yorum
Bazı şarkılar vardır sanki sizi anlatır ve size yazılmıştır ama aslında o şarkıda sizin gibi tonlarca insan kendini görür.. Birbirinden cok uzak yerlerde aynı duyguları hisseden insanlar.. Şuan birileri ağlıyor mesela.. birileri kahkaha atıyor.. aynı şeyi düşünüp aynı şeyi yapıyorlar.. Birbirlerinden hiç haberleri yokken aynı şeyleri hissediyorlar.. Kendimizi yalnız gibi hissederken bi yerlerde bize benzer birilerinin varolduğunu bilmek ilginç..

17 Nisan 2009 Cuma

huzur

zaman: 4/17/2009 08:39:00 ÖS 0 yorum

Dans etmek.. yağmurun altında, sahilde gün doğumunda. ayak izlerinin kumlara nasıl yaptıştığını izleyip gökyüzüne yüzünü kaldırıp yokolmak üzere olan yıldızlara gülümsemek.. çılgınca dönmek kendi etrafında sonra kahkahalar atmak.. Hiçbir şeyi düşünmeden orada varoluşun. sadece o an ayaklarına değen soğuk kumu ve huzurunu hisset başka hiçbir şeye odaklanmadan.. denizin küçük fısıltıları renk katsın ruhunun ta derinliklerinden sana şarkı söyleyen o sese.. işte huzur..

15 Nisan 2009 Çarşamba

Haz

zaman: 4/15/2009 09:12:00 ÖS 0 yorum
Ruhum hedonist benim. Haz almaya odaklı yaşıyorken haz alamamanın acısını her bir zerremde hissediyorum. Hayatta yapmak istediğim her şey haz duygusu için halbuki.. Yaşadığın hayattan haz alamıyorsan yaşamanın anlamı ne diyorum kendime sonra yaşamak zorunda olduğumun farkına varıp yaşamak için yaşadığıma inanmaya başlıyorum.Zorlanıyorum. Bir şarkı bana haz vermiyorsa, birilerinden haz alamıyorsam, yaşadıklarım beni keyiflendirmiyorsa bir problem vardır değil mi.. Ne yazık ki problem benim başlı başına hayatım oluyor bu bağlamda. İşte bu noktada kocaman bir düğüm haline dönüşüyorum. Büyükce daha da dolandığım ve büyüyen bir düğüm. Bir şeyler beni gülümsetmeli.. evet bir şeyler olmalı beni keyiflendirebilecek.. İzlemeye başlıyorum ''ben'i.. Küçük gülüşlerim geliyor aklıma.. kısa süreli olsa da içten gülümsemelerim var benim diyip küçük bir gülümseme yayıyorum şimdi etrafıma. Demek ki bir şeyler var beni bu hayatta tuttunduran.. Tutunmaya devam ediyorum..

13 Nisan 2009 Pazartesi

An kaybı

zaman: 4/13/2009 12:23:00 ÖÖ 0 yorum
Koşuşturmalar arasında anlarımı yaşamaya çalışıyorum. Ara ara bazı şeylerin keyfini çıkartıyorum.. Müziğe kendimi kaptırıyorum kimi zaman.. Kimi zaman sevgilimin kollarında sadece sıcaklığına odaklanıyorum.. Bir manzaraya bakarak hiçbir şey düşünmemeye sadece karşımdaki o güzelliğe odaklanmaya calışıyorum.. Zor oluyor kimi zaman.. Hemen düşünceler sarıyor dört bir yanımı.. Kimin sarmıyor ki.. En güzel anlarımızda bile sonrasında yapmak zorunda olduklarımız aklınıza gelince nasıl da keyfimiz kaçıyor hatırlayın. Hangi anın tadını sonuna kadar cıkartabiliyoruz.. Her güzel şeyin bitecek olmasını bilmek baştan bir ket vuruş zaten. Koşuşturmacaların arasında yitip giden tonlarca güzel anlarımız vardı aslında bizim.. Farkına bile varamadıklarımız.. O an başka olumsuzluklara yönelmişken yanımızdan akıp giden nice güzellikler.. Anı anında yaşayamamak bizimkisi.. Sürekli bir gelecek kaygısı, geçmiş pişmanlıklar sawaşımı.. şuandan başka gerçek yokken halbuki..




12 Nisan 2009 Pazar

Kabuk

zaman: 4/12/2009 02:01:00 ÖS 0 yorum

Kendini izlemekten bir an olsun vazgeçip, en doğrusunu yapmaya calışmaktan biraz olsun kendini alıkoyup, başına buyruk hareket etmek ne de güzel olurdu kim bilir.
Sanki her zaman yapabileceğinin en doğrusunu ve iyisini yapmak zorundaymış gibi hissetmeye rest çekerek kabuklarımı kırıp çılgınca özgür olmak istiyorum.



7 Nisan 2009 Salı

zaman: 4/07/2009 12:26:00 ÖÖ 0 yorum
Give me back my childhood..

6 Nisan 2009 Pazartesi

zaman: 4/06/2009 11:59:00 ÖS 0 yorum
I'm so tired of being here

suppresed by all my childish fears.

4 Nisan 2009 Cumartesi

Beklentiler

zaman: 4/04/2009 01:23:00 ÖÖ 0 yorum
Bir şeyler yaptıkca, verdikce beklentilerim oluşuyor büyük büyük.. Kimin oluşmuyor ki diye kendimi avutma durumuna girsem de sonuç değişmiyor.. Yine elimde yaptıklarım ve beklentilerimden kaynaklanan hayal kırıklıklarım kalıyor.. Ya bir şeyler uğruna emek vermeyeceğim ya da verdiğim emeğin karşılığını beklemeyeceğim.. Peki insan nasıl hep verebilir? Beklentiler olmadan nasıl yaşayabilir insan? Belki de onları küçük tutmak işin sırrı.. Ardından tokat gibi gelen bir soru daha.. Sen büyük şeyler yaptıkca küçükler nasıl doyuracak seni? ve yine aynı çıkmazın içerisine düşmek.. Sanki kaçış yok.. Bir şeyler yapmaya devam ettikce beklentilerinin olmayışının üzerine çullanmasını hissetmeye devam edeceksin. Kabullen diyorum kendime.. Kaçış yollarımın beklentileri bile göçtü.. Beklentileri karşılananlara ya da beklenti duymayanlara kocaman bir alkış.

31 Mart 2009 Salı

Hezimet

zaman: 3/31/2009 10:32:00 ÖS 0 yorum
Bahar tarafından fırtlayan duygularım, vizelerin bastırmasıyla hezimete uğradı. Kendimde büyük bir iç savaşa tanık oluyorum..

30 Mart 2009 Pazartesi

kelimeler

zaman: 3/30/2009 02:25:00 ÖÖ 0 yorum
Kelimeler bazen susar.. İşte o zaman suskunluğum konuşmaya başlar benimle ama kelimeleri bulamaz..

Ruh ve bedeni

zaman: 3/30/2009 02:12:00 ÖÖ 0 yorum
Sığamıyorum.. Aşırı geliyor duygularım, düşüncelerm.. Taşıyorum..
Annem bugün bana; ''Ruhu bedenine sığamayan insanlar vardır.. Öylesin belki de.'' dedi. Doğrumudur bilemem ama bir an olsun kendimle bağdaştırabildiğim bir tanımı hissetmenin hazzını yaşadım..

Yaşam planların..

zaman: 3/30/2009 02:00:00 ÖÖ 0 yorum
Planlar.. Planlar.. Yapmamız gerektiğine inandığımız, yapmak istediğimiz o kadar çok şey var ki.. Tonlarca planlarımız var hep yarına dair.. Hep onların birer kaygılarını taşıyoruz bugünümüzde.. Bir şeylere yoğunlaşırken biraz sonra ne yapacağım düşüncesi araya girip konsantreni bile bozabiliyor hele ki o anki yaptığın şeyden zevk almıyorsan eğer.. Hep bir planlama çabası.. Hep bir şeyleri düzene koyma çabası.. Olağandışı hiçbir şey istemiyorsun hayatında. Çünkü ona karşı savunma stratejisi geliştirmedin daha.. Hep senin çizdiğin çizgide ilerlemeli hayat değil mi? Sıradan değil ama bilindik.. İşte o zaman daha az darbe alırsın belki ama hiçbir zaman öyle olmayacak sanırım.. Büyüyor ve öğreniyorum..

''Yaşam sen başka şeyler planlarken olan şeydir'' demiş John Lennon. Ne de güzel söylemiş..

22 Mart 2009 Pazar

zor kadın

zaman: 3/22/2009 04:53:00 ÖS 0 yorum
Keşke zor kadın rolü yapsam da aslen zor kadın olmasam.. Bazen yorulup özüme dönebilirdim o zaman..

20 Mart 2009 Cuma

Everybody's changing..

zaman: 3/20/2009 08:21:00 ÖS 0 yorum
Yine müziğe sığınıyorum bu akşam.. Yine hafif kara bulutlar var havamda... Yorgun ama savaşa devam eden bir beden gibiyim şimdi. Türlü türlü düşüncelerin tutsağı olmuş bir zihin.. Dogmalara karşı gögüs gererken sonuclarının ne olabileceğini bile bilemeyen korkak bir ben. Olabiliceklerimin gerçekten olmak istediklerim olup olmadığını sorgulayanım şimdi.. Huzursuz ve korkak.. Her yerden gelen düşünce silsilesinin her birini sindirmeye çalışıp yeni bir ben yaratmaya calışıyorum artık. Varolanın değişim süreci.. Olacağım kişiyi sevebilecek miyim korkusu bile taşıyorum. Nasıl bir değişim ki bu? Ötesi değişimi beğenip beğenmeme arasında mekik dokuyup birçok asılsız şeye kulak asmak şimdiki yaptığım.. Everybody's changing i armağan ediyorum şimdi Aylin'e..


So little time
Try to understand that I'm
Trying to make a move just to stay in the game
I try to stay awake and remember my name
But everybody's changing..
I don't feel the same..

18 Mart 2009 Çarşamba

Masal kıvamı

zaman: 3/18/2009 04:12:00 ÖS 0 yorum
Küçükken hayatı hep masal kıvamında zannederdim.. Hepimiz birer masal kahramanıymışız gibi.. Türlü türlü özelliklerimizin olduğu ve hep sonunda bizim kazanacağımız masallar.. Hep bir şekilde kötülüklerden kıl payı kurtulup, mutluluk saçtığımız.. Her şey istediğimiz gibi olacaktı. Biz çizecek, biz oynayacaktık.. En güzelleri en iyileri bizim olacaktı.. Ne kavga ne de acı.. Bir silgi yardımıyla acıları anında silecek gülümseyen suratlar yerleştirecektik her bir köşeye.. Güneş pırıl pırıl olacaktı ve biz o an en cok istediğimiz yerde olacaktık..



15 Mart 2009 Pazar

Zıt sıfatlar..

zaman: 3/15/2009 11:11:00 ÖS 0 yorum



İnsanlara sıradan gelen o hayatlarını özlüyorum ben. Klasik ama güzel.. Sevdiğin insanla uyanmak sıradan bir şey belki de ama tadı bile o kadar başka ki.. Sıradan ama başka.. Çok absürt isteklerim yok aslında benim.. Daha bana ait bir hayat isteği sadece.. Sabah keyif kahvemi içeyim sevdiğim adamla istiyorum.. Kendime ait bir evim olsun.. bahçesi falan.. Klasik istek işte.. Klasik ama çekici.. Sakinlik ama atraksiyon istiyorum. O denge cok iyi kurulmuş bir düzen olsun.. Yormasın hayat beni artık. Koşuşturmalı ama yorucu olmayan.. Zıt şeyleri içerisinde barındıran bir dünyada yaşıyoruz.. Sıfatlarımın zıt olmasına şaşırmıyorum artık.. Hayat hem güzel hem cirkin.. Hem gencim hem yaşlı şimdi.. Hem olgun hem toy..Hayır yanlış değil sıfatlarım.. Geçmişe bakarak olgunken geleceğe bakarak cok toyum daha..
Yoruluyorum ama daha cok yolum varmış gibi..






14 Mart 2009 Cumartesi

anılar

zaman: 3/14/2009 10:15:00 ÖS 0 yorum
Yapmak zorunda oldukların yapmak istemediklerinse işte o an hayat zehir gibidir.. Güzel diye tabir ettiğin yapmak istediğin ve birazını gerçekleştirdiklerin anılara gömülüp de sorumluluk kıyafetlerini giydin mi tokat silsilesi başlar gerçeklerden yüzüne doğru.. İşte o an güzel anların anılara dönüştüğü gerçeği en cok koyan şeylerdendir..

9 Mart 2009 Pazartesi

gülümse..

zaman: 3/09/2009 12:52:00 ÖÖ 0 yorum
Günde kaç kez içten gülümseyebiliyorsun? Bir gün güne bunu düşünerek başla ve say.. Sayabilecek misin acaba? Bulabilecek misin? Sıkıntılarının arasından fışkırmalarına izin ver.. İhtiyacın var..

Üzüntülerinin arasına serpiştirilmiş mutlulukların olsun.. Sıkıntılı anlarındaki bir ışık gibi.. Gülümsemek.. Muhteşem şey.. İçten, sımsıcak, tüm olumlu duyguları yayarak gülümse.. İçindeki tüm güzellikleri savur dışarıya... Bumerang gibi.. Toplayarak dönsün başka gülümsemeleri de.. Hatırlat kendine gülümsemeyi.. Gülümsemek güzeldir...






sorumluluklar

zaman: 3/09/2009 12:42:00 ÖÖ 0 yorum
Sorumluluklar.. yapmak istemediklerim.. Hep bir zorunluluk.. Hep bir baskı tadında.. Anlarımı uğurlarına yokettiğim şeyler.. Yitip giden zamanlarımı arayacağım ileride. Gençliğim enerjisini.. toyluğunu.. Gitmiş olacak.. Sorumluluklar uğruna yitip gitmiş nice güzel vakitler.. Hep bir şeyler yapmak zorunda olmanın kekremsi tadı.. Yüzümü nasıl da buruşturuyor.. Yarına yapmam gereken birçok şey beynim içinde dönerken ve uyarılarda bulunurken yapmak istediklerimi gerçekleştirmem zor.. Sürekli ertelenen sorumluluklar.. Ertelediğin süre zarfını da bozan şey.. Hemen yapıp kurtulmak.. İçmek istemediğin bir şurubu bir anda hızlıca yutmaya çalışmak gibi.. nereye kadar? nereye kadar kendini itekleyeceksin... Her şeyi sevmek zorundasın sanki.. Her yapacağını.. Yapmak zorunda isen özellikle.. Kendimle konuşuyorum.. Dayan diyorum dayan.. bitecek.. istediğin şeyleri yapacağın gün gelecek.. Yalan.. Kim gerçekten istediklerini gerçekleştirebiliyor ki? Sus. Hayallerimi yok ediyorsun diyorum bana...

6 Mart 2009 Cuma

Yarın ve bugün

zaman: 3/06/2009 08:51:00 ÖS 0 yorum
Sana öyle bir hayat yaşaman öngörülmüş ki. Gelecek için uğraşmayacaksın, anı yaşayacaksın ama anı yaşarken geleceğini rezil etme riskin var. Yarın ölme ihtimalin var ama yarın için hergün planlar yapmaktasın. Yapma da görelim.

26 Şubat 2009 Perşembe

sıkılmak.

zaman: 2/26/2009 12:13:00 ÖÖ 0 yorum
En güzel yıllarımız nasıl da gidiyor baksanıza.. İzle yitip giden nice enerjimizi.. Günlerimizi bir kitabı ezberleme uğruna harcamak.. Sıraların bizi kamburlaştırması.. Ellerimizdeki kalem tutmanın yamukluğu, nasırı..Tonlarca sorumluluk yüklenmiş.. Bir de başkaları tarafından istenen bir yaşamı varetme çaban.. Hiçbir zaman çılgın biri olamadım. Klasik biriydim işte bende belki de.. İyi bir aile kızı. İyi bir dost.. İyi bir sevgili ve başarılı bir öğrenci.. Klasik. Herkesin olduğu ya da olmak istediği şey.. Ben nasıl da sıkıldım halbuki annemin o muhteşem kızı olmaktan.. Dostlarımın hep darda oldukları zaman koştukları omuz. Hep birilerinin isteklerine cevap vermeye calışmaktan cok sıkıldım.. ''Aylin çok iyi kızdır ya''. Bu sıfatı taşımak bile sıkabiliyor.. Hep içerden ve dışardan kendimi izlemekten sıkıldım. Hep en doğru hareketleri yapmaktan ya da yapmaya calışmaktan..
'' Kadın, hiç durmadan kendisini seyretmek zorundadır. Her gittiği yerde kendi imgesiyle birlikte dolanır. Bir odada yürürken ya da bir cenaze başında ağlarken bile ister istemez kendini yürürken ya da ağlarken izler''
Hep izleniyorum. Ben bile izliyorum..

25 Şubat 2009 Çarşamba

zaman: 2/25/2009 11:58:00 ÖS 0 yorum
Bu hayat benim değil. Yaşarmış gibi yapıyorum.

tanrının yasakları

zaman: 2/25/2009 11:53:00 ÖS 0 yorum

Nasıl bir hayat bu? olmak istediğimden ne kadar da uzağım bir bak. Zorla uzaklaştırıyorum. Kurallar.. Tanrının koskocaman kuralları.. Yasağın tatlı gelmesinden midir bu karşı koymakta zorlandığım istekler.. Böyle duygularla yaratılmışken bizde varolan şeyi yoksaymak..

Ellerimde büyük kaoslar..

20 Şubat 2009 Cuma

Biri olmak.

zaman: 2/20/2009 01:24:00 ÖÖ 0 yorum
''Biri olmak'' eylemi aslında ne kadarda yorucu bir eylemmiş meğer. Büyüdükce bir şeyleri varetme zorunluluğun ve o yönde ilerlemek istemesen de bir cok baskıya maruz kalarak ilerletildiğin ve sende yarattığı başkalaşım. Hangimiz tam anlamıyla istediğimiz yerdeyiz ki şuan, istediğimiz şeyleri yapıyoruz ve yapacağız? Hep bir ailesel dinsel cevresel dayatmalar arasında gerçek olmasını istediğimizden bir kaç parça kumaş alarak yapıyoruz kostümlerimizi. Yamalarla dolu kumaş.. Enleri gördüğümüz her yerden bir parça alınmış.. Başkalarının kostümlerini giymek, başkalarının hayal kahramanları gibi olmaya çalışmak.. Hiçbir kostümün üzerimize tam olarak uymayışı. Kimisi düzeltmeden giyiyor kimisi birkaç küçük düzeltmeyle daha uyumlulaştırıyor ''benliğine'' kostümünü nitekim tasarımı sana ait olmayan bir şey.. Birkaç fikir kattığın ama patenti çevresel faktörlere bağımlı olan.. Gün geçtikce kendin olmaya çalışırken başkalaşıyorsun. Gittikçe uzaklaşıyorsun..

İstiyorum.

zaman: 2/20/2009 12:57:00 ÖÖ 0 yorum
Gökkağı gibi rengarenk yapmak istiyorum her yeri. Her renk yepyeni taze duygular uyandırsın.. Gözlerimizden ruhumuza aksın enerjisi.. Hep cocukluğumda bindiğim o salıncağın keyfi gibi olsun eylemlerim.. Hep daha yükseğe çıkayım ayaklarımı çırptıkça ve o heryeri inleten masum kahkaham olsun.. Hep yasaklanmış meybuzun, leblebi tozunun o muhteşem gelen tadı gibi olsun hayat.. Yasağın vermiş olduğu o haz..


11 Şubat 2009 Çarşamba

Üşengeçlik

zaman: 2/11/2009 09:31:00 ÖS 0 yorum
Bahanelerin, yapmak istediğimiz ya da yapmamızı gerektiren eylemlerden önce gelmesidir bizi bu denli üşengeç yapan.Eylemi yapma düşüncesi geldiği anda sanki bir dış tehditmişcesine savunma olan bahanelerin üretilmesi..

4 Şubat 2009 Çarşamba

Kaos

zaman: 2/04/2009 01:53:00 ÖÖ 0 yorum
Daha kendi istediğim gibi; kendi kontrolümde olamıyorken başkalarının dahası tanrının istediği gibi nasıl olabilirim ki? Bu büyük bir kaos.

3 Şubat 2009 Salı

Ölüm..

zaman: 2/03/2009 11:13:00 ÖS 0 yorum
Ölümün bir rengi olsaydı eğer ne renk olurdu? Korkuyu, karanlığı, bunalımı simgeleyen siyah mı yoksa kaçışı, özgürlüğü, huzuru simgeleyen beyaz mı.. Ya da alabildiğince rengarenk..
Ölüm bir kaçış mıdır? Bitmesini istediğin tüm sahte, dünyevi seni doyurmayan duygulardan vazgeçiş midir? Hala neden yaşıyorsun o zaman böyle düşünüyorsan.. Ne olacağından korkuyorsun değil mi? Ya daha kötüleriyle karşılaşırsan. O zaman elinde olanla yetinme çabasının bir ürünü mü yani hayatta kalmak şimdilik.. Daha fzla acı çekme korkusunun yarattığı bir boyun eğme mi dersin hayat için? Peki ya bir gün seni ayakta tutan mantığını bir süreliğine kaybedersen? Ya tam bir köprünün üzerindeyken deniz seni fısıldarsa ya da en yüksek bir binanın tepesinden rüzgarın kollarına bırakasın gelirse kendini.. Ya sen o çekici güce birkez olsun karşı koymak istemezsen? O zaman ne olacak? Aklını yitirmekten korkuyor musun şimdi? Bir anlık bi çılgınlığın ürünü mü yani şimdi ölüm. Eğer kendi ellerinle çağırıyorsan onu. Dayanılmaz bir arzuya dönüştüğü oldu mu hiç ölümün? Hiçbir şeyi onun kadar arzulamadığın bir şey. Tanımsız bir istek. Sadece o anki senden uzaklaşmak isteği, o anki zamandan, mekandan, vücuttan, düşüncelerinden, her şeyden.. Her şeyi geride bırakıp beyaz bir sayfa açma isteği belki de ölüm. Şimdi söyle bana ölüm ne renk..
Ölüm soğuk mu? Sana sarıldığında titretir mi seni? Omzuna dokunan bir el belki. Belki uzaklardan seslenen bir ses. Tanıyacak mısın onu sadece düşüncelerde selamlaşmışken onunla. Korkup kaçmak isteyecek misin yoksa karşılayacak mısın onu.. O an.. Her şeyin tamamen bitmek üzere olduğu o ince çizgi. Her şeyin son bulacağı bir salise. Uğruna senelerce uğraştığın ama sana encok acı veren şu kahrolasıca dünyadan kurtulacağın an! Zafer midir ölüm o zaman?? Bir iç savaş kazanımı mıdır? Yoksa acı mıdır ölüm? Sevdiğin her şeyi geride bıraktığın. Aslında lanet ettğin şu dünyadaki güzellikleri, sevdiğin şeyleri bir anda görmeye başladığın ve afalladığın an mıdır? Onlara bir daha dokunmayacak, hissedemeyecek olmanın yarattığı keder midir? Bir yandan kurtulmak istediğin sahtelikler arasında gördüğün ve el salladığın gerçeklerin kaybolacağı hissinin sende yarattığı çağresizlik.. Ölüm korkudur belki de. Ne olacağını kestiremediğin bir his. Bir boşluk. Tüm lanet ettiğin şeylerden kurtulmanın verdiği hazzı yaşayacağın o anda kaybedeceklerini hatırlamanın kırbaçları.. Ruhunda daha beter yaraları karşılayacağını hissettiğindeki o yokedici ama asla yokolamadığın korku anı! Ne olacağın hakkında ne kadar bilgin yoksa o kadar devleşen bir his içersindesin.. Ölüm hem sıcak hem soğuk senin için.. Hem huzur hem keder.. Hem acı hem tatlı.. Ölüm can acısı anlarında kaçışınken huzurluyken bir ketleme. Anına göre şekile, biçime, tada bürünen o şey.. Bir gün hepimizde ne his uyandırdığını göreceğimiz şey...




31 Ocak 2009 Cumartesi

Kahraman olmak..

zaman: 1/31/2009 12:56:00 ÖÖ 1 yorum
Hayatta hep daha iyisi olmaya çalıştıkca ve oldukca karşılacağın şeylerinde aynı derece ilerlemiş ve güzelleşmiş olduğuna olan inancın hep hüsranla karşılaşıyor aslında.. Sen iyileşsen de dünya kötüleşmeye devam ediyor sanki. Yanlış yoldan mı gidiyorum düşünceleri sorgulanmaya başladığı an kendini beğenmemeye başlıyorsun.. Çünkü sanki herkes bir yöne sen ters bir yöne gidiyormuşsun gibi hissediyorsun.. How can I complain.. Şuan The Do - When was I last home şarkısında bu cümleyi fısıldıyor kulağıma... Ama kendi bildiğin gibi ilerlemenin zevki de başka.. Başkalarının doğrularını ezberleyerek onların kostümlerini giyerek kahraman olamazsın.. Ne demişler.. Kahramanlar sonunu düşünmeden en doğru bildiklerini yapanlardır...

26 Ocak 2009 Pazartesi

zaman: 1/26/2009 03:08:00 ÖS 0 yorum
Bugün sözlükler kusuyorum, cümleler kuramazken dün..

24 Ocak 2009 Cumartesi

Çocukluğuna özlem..

zaman: 1/24/2009 09:28:00 ÖS 0 yorum


Küçük bir çocuğun gözünden bakmak isterdim dünyaya.. Çocukluğumda sahip olduğum o muhteşem pencereden. Bazılarınca küçücük ama çocuk ben'e ve birçok çocuğa göre koskocaman olan o dünyaya.. Uçsuz bucaksız.. En çok sevdiklerimizden biri olan pamuk şeker pembeliğinde.. Daha hayatın acı yönünü tatmamış, toy yüreklerdik.. Hüzünleri küçük oyuncak kavgalarından olan.. Sımsıcak bir anne kucağında yer sahibi olanlardık.. El bebek, gül bebektik.. Yaşadıklarımız isteklerimizin neredeyse hepsinin gerçeklemesinin verdiği hazla birkaç hayal kırıklığının yarattığı koskocaman ağlamalar ya da birkaç damla sonucu daha da şımartılmaktı..Düştüğümüzde bizi kaldıracak sımsıcak yüzlerin var olmasıydı güven duygumuz.. Hep sırtımızı güvenilir bir şeylere yaslayabilmenin yarattığı huzur vardı.. Ama şimdiki penceremden bakıyorum da biz büyüyeli çok olmuş.. Büyükçe görmüş, düşmüş kendimiz kalkmaya başlamışız.. Acısız, bembeyaz ve tozpembe sandığımız dünya gözyaşlarımızla yıkanmış ve gerçek renkleri çıkmış ortaya adeta.. Daha gri, daha siyah.. Eskiden yastıklardan duvarlarını yaptıklarımız o küçücük evlerimiz şimdi üzerimize gelen taştan duvarlarla örülü haline gelmiş.. Çiğnedikçe tadı kaçmış bir sakız gibi dünya şimdi.. Halbuki ne de güzeldi salıncakta bulutlara ulaşmaya çalışmak, sokakta hiç kimsenin ne düşündüğüne aldırmadan elinde annenin çantasıyla ayağında annenin dolabından aşırdığın ruganlarıyla yürümek.. O küçücük aklımızda ne de büyük dünyalar kurardık.. Ne de başkaydı her şey.. Masallar daha gerçekçiydi. Duygular daha saf daha temiz.. Bizler daha berraktık.. Sanki girdiğimiz deniz, soluduğumuz hava, izlediğimiz dünya bu değildi. Dünyamı geri istiyorum ben..

19 Ocak 2009 Pazartesi

''C''

zaman: 1/19/2009 12:05:00 ÖÖ 1 yorum
Biri var.. Öyle bir gülümseme yaratıyor ki yüzümde.. Saatlerce duraksız gülümseyebiliyorum.. Birçok kez yaptığım mimik yeteneğimden kalma sahtemsi gülüşlerde değil bunlar..
Her bir kelimesi benim için tonlarca güzel duygu ve anlam içeren kişi.. Beni mutluluk diye sıfatlandıran o iken bende yarattığı mutluluğun farkına varıyor mu acaba diye düşünüyorum.. Sesinde, kelimelerinde, yanında huzuru bulduğum insan.. Huzur duygusunu kaybettiğim dönemde bana tekrar hayattaki güzellikleri hissettirebildiğin için teşekkür ediyorum sana.. Seviyor ve seviliyor olmak ne de muhteşem bir duygudur....






''C''

18 Ocak 2009 Pazar

Ayrı yollardan aynı duygular

zaman: 1/18/2009 11:29:00 ÖS 0 yorum
Öyle bir dünyada sıkışıp kalmışız ki bir bak ardına en mutlu olduğun anda mutluluğuna küçük bir çentik atan bir hüzün olmadı mı hayatında... Ya da mutsuzluğun pençesine düştüğünde küçücük bir mutluluk sana ışık kaynağı olmadı mı. Ne burda olmayı istiyorsun.. Ne de buradan gitmeyi.. Buraya bağlı ve bağımlı olduğun bir gerçek ama bazen pes ettiğin de olmuyor mu hiç.. Haykırmaya başladığın.. Ağlamaktan gırtlağının ve genzinin yandığı anlar... Yaşadğın her kötülük ardından kötülük getirmiyor mu bir süre.. Tam pes etmişken bir şey seni tekrar geri çekmiyor mu bu dünyaya... Değişik şeyler değil bunlar... Her bedene aynı duyguları farklı hikayelerden yaşatan dünyanın kuralları.. Nasıl şikayet edebilirsin ki.. Kime ? Her bedende ayrı yollardan aynı izleri taşıyoruz...






Bazen susarız... Bir daha hiç konuşmak istemeyecekmişiz gibi.. Bazen ise haykırırız bağırdıkça içimizden hepsi çıkıp yokolacakmış gibi..

Küçük hikayeler...

zaman: 1/18/2009 10:58:00 ÖS 0 yorum

Birkaç hıçkırık ardına saklanmış hüzünlerini gözlerinden akıtıp rahatlamaya çalıştıkca canı yanıyordu.. Güçlü durmaya o kadar alışmış bedeni egosunda kaybolup onun ağlamasına izin vermiyordu. Kendine ağlamanın güçsüzlük olmadığını fedalarca söylediyse de inatcıydı işte.. Mutsuzdu. Normal bir duyguydu bu. Artık eskisi gibi her şey güzel olmadı diye dünyayla inatlaşmıyordu. Büyüyeli cok olmuştu. Artık mutsuzluğun saplandığı bedenini de seviyordu biraz biraz. Artık boyun eğmeleri artmış, iğneye karşı gelmeyen, vücudundan atmayan bir kol haline gelmişti.






Her yolu denemişti şu dünyaya karşı koymak için.. Birçok başkaldırış yaşamış birçok acı çekmişti. Farklı olamıyorsam öyle yaşayamıyorsam onlar gibi gözükmeye çalışırım dedi.. Sıradan kostümler giydi üzerine kahraman kostümünü çıkartıp. Bir kez olsun normal olacağım.. Bir gün.. Onlar gibi.. Sıradan.. Her duyguyu yüzeysel yaşayıp sonra da fırlatıp atacağım.. Hiçbir şeye değer vermeyeceğim çok.. Her şeyi bencilce tüketeceğim.. İncinmeyeceğim.. İnciteceğim gerekirse dedi sert bir şekilde... O kadar belliydi ki maskesi.. Ne kadar da emanetendi.. Ne kadar sahte... Bu düşünceden kurtulmaya çalışıp tekrarladı kendine olması gerekenleri.. Ne kadar da mide bulandırıcıydı halbuki kötülüklerle yaşamak... Kendini her tür pisliğinle kabul edip onları güzel görmeye çalışmak.. Hayır dedi... Yapamayacağım... Düşüdükçe içinden cıkılmaz bir hal almaya başlayan düşünce silsilesinin tokatlarına karşı koymaya çalışıyordu.. Hani iyiler hep kazanırdı.. Hayır. Masallara inanmayı bırakalı çok oldu dedi.. Yürümeye devam etti onu tonlarca düşünceye ve iç monolog yapmaya sürükleyen süperman fragmanına bakarak....

15 Ocak 2009 Perşembe

Kendi çizdiğin dünyan..

zaman: 1/15/2009 07:51:00 ÖS 0 yorum
Hayaller her zaman uçsuz bucaksız olurlar.. tonları sana ait.. hiç görmediğin kadar pembe mesela.. Hissetmediğin kadar huzurlu... Hayal kurmaya başladığımız zamanlarda tüm edindiğimiz ya da içinde sıkışmaya zorlandığımız sınırlarımızı aşarız.. Her şey daha gerçekci daha keyif verici şimdi.. Bir kere olsun ne olduğunu unutup ne olmak istediysen o olursun.. Orası senindir işte.. Çizimleri sana ait bir dünya.. Senin zihindeki kalemden cıkmış bir yer.. bir kent.. bir an.. bir düş.. Binevi tanrı olacaksın bir süreliğine.. İzlemeyecek, yaşayacaksın.. Kurallar senin.. İstekler senin.. Sen dileyecek ve sen varedeceksin.. Tanrı olmanın gücünün verdiği haz da o hayalin güzelliğine karıştığı için daha da tatlı geliyor belki.. çünkü hiçbir zaman ipleri tamamen sende olamamış bir hayat yaşadın sen... Kuralların boyunduruğu altında kaldığın ya da kimi zaman küçük başkaldırışlar yaptığın bir yerdeydin hep ama hayallerinde hiç haykırışlar olmadı ki senin.. Havanın normalde veremediği her şeyi verdirdin ona kendi çizdiğin sahilinde.. Deniz pembe şimdi.. gökyüzü turuncu. Sen ve en sevdiğin yer.. Hayat daha yaşılınır oldu bak.. Bir süreliğine yalancıktan uydurduğun dünyanın sende uyandırdığı hazzın tadını çıkart.. Çünkü hayatın hep hayal kurmakla ve hayallerinin yıkımıyla geçecek.. Hiçbir hayalin gerçek olmadı senin olmayacak.. Çünkü sen hiç tanrı olamadın.. Sen hiç sana ait bir dünyada yaşayamadın.. Kurallar senin değil.. Sınırları başka kalemler tarafından çizilmiş hayatını yaşamaya devam etmeye mecbursun... Şimdi kapa gözlerini ve o yere git.. Hadi.. Biraz huzur hisset.. Gerçek huzuru... Kafesinden kaçmayı dene ve kurduğun dünyadaki gerçek özgürlüğün keyfini çıkar..




12 Ocak 2009 Pazartesi

Yeni şablonum ve ''O''

zaman: 1/12/2009 12:25:00 ÖÖ 1 yorum



Yeni şablonuma hoşgeldin diyorum. Kendisi bizzat sövgölöm tarafından benim için yapılmıştır. Yani fazlasıyla değerli..
İyiki varsın... Hep varol..





6 Ocak 2009 Salı

Vaatleriniz..

zaman: 1/06/2009 08:56:00 ÖS 0 yorum
Büyük büyük kaoslar içerisine sürükleniyor bedenler.. Kimisi ölmüş kimisi hala umut taşıyor. İlerde ne yaşayacağını bilmeyerek ilerleyen bir hayattasın sen farket.. Gelecek senin için tehtit olmaya başlamışken hala yaşamaya çabalıyorsun.. Hala vaatlerin var.. Hala beklentilerin var.. Öldüğün gün farkedeceksin tamamen boş olduklarını... Şimdilik hayattasın..

22:13 05/01/2009

Little girl2.

zaman: 1/06/2009 08:49:00 ÖS 0 yorum
Gözlerinde bulanıklığı gördüm. Buğulu bakıyordu adeta.. Azbuçuk seçiliyordu nereye baktığı. O eski ışıltı kalmamıştı. O parıl parıl bakan iri gözlerin ardında buğular vardı. Parıldadığını sandığı anda gözyaşının bir yansıması olduğunu anladı. Hiç bu kadar soğuk gelmemişti sokak. Sanki daha önce hiç tek cıkmamıştı dışarı. Hep elinden tutanları olurdu fakat bu sefer gerçekten yalnızdı. Öyle hissediyordu.. Soğuk ıslak bir sokaktan geçiyordu yalnızdı. Kalabalığa karışıyor bedenler ona çarpıyor yere yığıyordu ama o gene yalnızdı. Hayat bu kadar soğuk işte dedi üzerine bakarak.. Hiçbir şey yoktu. Apaçıktı..Eskiden parıl parıl parlayan ama şimdi yerini çamurlara bırakan bir teni vardı.. tenindeki lekelere dokundu.. İnsanların çamurlarıydı.. Artık eskisi gibi temiz değildi.. Kendinden bedeninden nefret etmeye başladı küçük kız..

Küçük kızın yerinde birkaç damla kan var şimdi.. Hayalini bırakmış bu kente.. Benim bedenime emanet..


21:51 05/01/2009

little girl..

zaman: 1/06/2009 08:47:00 ÖS 0 yorum
Masum bir bakışı vardı kızın.. Sanki tüm dünyadaki kötülüklerden uzakta yaşamış da bir anda karşına çıkmış gibiydi değil mi? Tertemiz bir yürek.. Utangaç gamzeler.. Bazen engel olamaz onlara salıverirdi hepsini birden.. İşte o zaman güneş açmış gibi olurdu yüzü. Parıl parıl parlayan ay gibi gözler.. Yıldızlar gibi gamzeler... Bir ilkbahar zamanı güneş batımındaki rüzgar gibi yumuşak, ufuktaki güneşin kırmızılığı gibi al al yanakları.. Hiç basılmamış bulunmamış bir kumsal gibi teni.. Suyun her deyişiyle daha da parıldayan pürüzsüz bir ten.. Korkarak ama ümitlice bakıyordu sana.. Belki diyordu.. Doğru bu.. Belki.. Tüm acılarını, yaralarını yoketmiş yeniden yaralanacağını bilmeden uzandı ellerine.. Ve sen onu yine yaraladın.. Artık o bulanıklamış bir gökyüzü.. Kara kış var yüzünde.. Buz gibi.. Soğuk...
 

Katze Copyright © 2012 Design by Antonia Sundrani Vinte e poucos