En güzel yıllarımız nasıl da gidiyor baksanıza.. İzle yitip giden nice enerjimizi.. Günlerimizi bir kitabı ezberleme uğruna harcamak.. Sıraların bizi kamburlaştırması.. Ellerimizdeki kalem tutmanın yamukluğu, nasırı..Tonlarca sorumluluk yüklenmiş.. Bir de başkaları tarafından istenen bir yaşamı varetme çaban.. Hiçbir zaman çılgın biri olamadım. Klasik biriydim işte bende belki de.. İyi bir aile kızı. İyi bir dost.. İyi bir sevgili ve başarılı bir öğrenci.. Klasik. Herkesin olduğu ya da olmak istediği şey.. Ben nasıl da sıkıldım halbuki annemin o muhteşem kızı olmaktan.. Dostlarımın hep darda oldukları zaman koştukları omuz. Hep birilerinin isteklerine cevap vermeye calışmaktan cok sıkıldım.. ''Aylin çok iyi kızdır ya''. Bu sıfatı taşımak bile sıkabiliyor.. Hep içerden ve dışardan kendimi izlemekten sıkıldım. Hep en doğru hareketleri yapmaktan ya da yapmaya calışmaktan..
'' Kadın, hiç durmadan kendisini seyretmek zorundadır. Her gittiği yerde kendi imgesiyle birlikte dolanır. Bir odada yürürken ya da bir cenaze başında ağlarken bile ister istemez kendini yürürken ya da ağlarken izler''
Hep izleniyorum. Ben bile izliyorum..
26 Şubat 2009 Perşembe
25 Şubat 2009 Çarşamba
tanrının yasakları
Nasıl bir hayat bu? olmak istediğimden ne kadar da uzağım bir bak. Zorla uzaklaştırıyorum. Kurallar.. Tanrının koskocaman kuralları.. Yasağın tatlı gelmesinden midir bu karşı koymakta zorlandığım istekler.. Böyle duygularla yaratılmışken bizde varolan şeyi yoksaymak..
Ellerimde büyük kaoslar..
20 Şubat 2009 Cuma
Biri olmak.
''Biri olmak'' eylemi aslında ne kadarda yorucu bir eylemmiş meğer. Büyüdükce bir şeyleri varetme zorunluluğun ve o yönde ilerlemek istemesen de bir cok baskıya maruz kalarak ilerletildiğin ve sende yarattığı başkalaşım. Hangimiz tam anlamıyla istediğimiz yerdeyiz ki şuan, istediğimiz şeyleri yapıyoruz ve yapacağız? Hep bir ailesel dinsel cevresel dayatmalar arasında gerçek olmasını istediğimizden bir kaç parça kumaş alarak yapıyoruz kostümlerimizi. Yamalarla dolu kumaş.. Enleri gördüğümüz her yerden bir parça alınmış.. Başkalarının kostümlerini giymek, başkalarının hayal kahramanları gibi olmaya çalışmak.. Hiçbir kostümün üzerimize tam olarak uymayışı. Kimisi düzeltmeden giyiyor kimisi birkaç küçük düzeltmeyle daha uyumlulaştırıyor ''benliğine'' kostümünü nitekim tasarımı sana ait olmayan bir şey.. Birkaç fikir kattığın ama patenti çevresel faktörlere bağımlı olan.. Gün geçtikce kendin olmaya çalışırken başkalaşıyorsun. Gittikçe uzaklaşıyorsun..
İstiyorum.
Gökkuşağı gibi rengarenk yapmak istiyorum her yeri. Her renk yepyeni taze duygular uyandırsın.. Gözlerimizden ruhumuza aksın enerjisi.. Hep cocukluğumda bindiğim o salıncağın keyfi gibi olsun eylemlerim.. Hep daha yükseğe çıkayım ayaklarımı çırptıkça ve o heryeri inleten masum kahkaham olsun.. Hep yasaklanmış meybuzun, leblebi tozunun o muhteşem gelen tadı gibi olsun hayat.. Yasağın vermiş olduğu o haz..
11 Şubat 2009 Çarşamba
Üşengeçlik
Bahanelerin, yapmak istediğimiz ya da yapmamızı gerektiren eylemlerden önce gelmesidir bizi bu denli üşengeç yapan.Eylemi yapma düşüncesi geldiği anda sanki bir dış tehditmişcesine savunma olan bahanelerin üretilmesi..
4 Şubat 2009 Çarşamba
Kaos
Daha kendi istediğim gibi; kendi kontrolümde olamıyorken başkalarının dahası tanrının istediği gibi nasıl olabilirim ki? Bu büyük bir kaos.
3 Şubat 2009 Salı
Ölüm..
Ölümün bir rengi olsaydı eğer ne renk olurdu? Korkuyu, karanlığı, bunalımı simgeleyen siyah mı yoksa kaçışı, özgürlüğü, huzuru simgeleyen beyaz mı.. Ya da alabildiğince rengarenk..
Ölüm bir kaçış mıdır? Bitmesini istediğin tüm sahte, dünyevi seni doyurmayan duygulardan vazgeçiş midir? Hala neden yaşıyorsun o zaman böyle düşünüyorsan.. Ne olacağından korkuyorsun değil mi? Ya daha kötüleriyle karşılaşırsan. O zaman elinde olanla yetinme çabasının bir ürünü mü yani hayatta kalmak şimdilik.. Daha fzla acı çekme korkusunun yarattığı bir boyun eğme mi dersin hayat için? Peki ya bir gün seni ayakta tutan mantığını bir süreliğine kaybedersen? Ya tam bir köprünün üzerindeyken deniz seni fısıldarsa ya da en yüksek bir binanın tepesinden rüzgarın kollarına bırakasın gelirse kendini.. Ya sen o çekici güce birkez olsun karşı koymak istemezsen? O zaman ne olacak? Aklını yitirmekten korkuyor musun şimdi? Bir anlık bi çılgınlığın ürünü mü yani şimdi ölüm. Eğer kendi ellerinle çağırıyorsan onu. Dayanılmaz bir arzuya dönüştüğü oldu mu hiç ölümün? Hiçbir şeyi onun kadar arzulamadığın bir şey. Tanımsız bir istek. Sadece o anki senden uzaklaşmak isteği, o anki zamandan, mekandan, vücuttan, düşüncelerinden, her şeyden.. Her şeyi geride bırakıp beyaz bir sayfa açma isteği belki de ölüm. Şimdi söyle bana ölüm ne renk..
Ölüm soğuk mu? Sana sarıldığında titretir mi seni? Omzuna dokunan bir el belki. Belki uzaklardan seslenen bir ses. Tanıyacak mısın onu sadece düşüncelerde selamlaşmışken onunla. Korkup kaçmak isteyecek misin yoksa karşılayacak mısın onu.. O an.. Her şeyin tamamen bitmek üzere olduğu o ince çizgi. Her şeyin son bulacağı bir salise. Uğruna senelerce uğraştığın ama sana encok acı veren şu kahrolasıca dünyadan kurtulacağın an! Zafer midir ölüm o zaman?? Bir iç savaş kazanımı mıdır? Yoksa acı mıdır ölüm? Sevdiğin her şeyi geride bıraktığın. Aslında lanet ettğin şu dünyadaki güzellikleri, sevdiğin şeyleri bir anda görmeye başladığın ve afalladığın an mıdır? Onlara bir daha dokunmayacak, hissedemeyecek olmanın yarattığı keder midir? Bir yandan kurtulmak istediğin sahtelikler arasında gördüğün ve el salladığın gerçeklerin kaybolacağı hissinin sende yarattığı çağresizlik.. Ölüm korkudur belki de. Ne olacağını kestiremediğin bir his. Bir boşluk. Tüm lanet ettiğin şeylerden kurtulmanın verdiği hazzı yaşayacağın o anda kaybedeceklerini hatırlamanın kırbaçları.. Ruhunda daha beter yaraları karşılayacağını hissettiğindeki o yokedici ama asla yokolamadığın korku anı! Ne olacağın hakkında ne kadar bilgin yoksa o kadar devleşen bir his içersindesin.. Ölüm hem sıcak hem soğuk senin için.. Hem huzur hem keder.. Hem acı hem tatlı.. Ölüm can acısı anlarında kaçışınken huzurluyken bir ketleme. Anına göre şekile, biçime, tada bürünen o şey.. Bir gün hepimizde ne his uyandırdığını göreceğimiz şey...
Ölüm bir kaçış mıdır? Bitmesini istediğin tüm sahte, dünyevi seni doyurmayan duygulardan vazgeçiş midir? Hala neden yaşıyorsun o zaman böyle düşünüyorsan.. Ne olacağından korkuyorsun değil mi? Ya daha kötüleriyle karşılaşırsan. O zaman elinde olanla yetinme çabasının bir ürünü mü yani hayatta kalmak şimdilik.. Daha fzla acı çekme korkusunun yarattığı bir boyun eğme mi dersin hayat için? Peki ya bir gün seni ayakta tutan mantığını bir süreliğine kaybedersen? Ya tam bir köprünün üzerindeyken deniz seni fısıldarsa ya da en yüksek bir binanın tepesinden rüzgarın kollarına bırakasın gelirse kendini.. Ya sen o çekici güce birkez olsun karşı koymak istemezsen? O zaman ne olacak? Aklını yitirmekten korkuyor musun şimdi? Bir anlık bi çılgınlığın ürünü mü yani şimdi ölüm. Eğer kendi ellerinle çağırıyorsan onu. Dayanılmaz bir arzuya dönüştüğü oldu mu hiç ölümün? Hiçbir şeyi onun kadar arzulamadığın bir şey. Tanımsız bir istek. Sadece o anki senden uzaklaşmak isteği, o anki zamandan, mekandan, vücuttan, düşüncelerinden, her şeyden.. Her şeyi geride bırakıp beyaz bir sayfa açma isteği belki de ölüm. Şimdi söyle bana ölüm ne renk..
Ölüm soğuk mu? Sana sarıldığında titretir mi seni? Omzuna dokunan bir el belki. Belki uzaklardan seslenen bir ses. Tanıyacak mısın onu sadece düşüncelerde selamlaşmışken onunla. Korkup kaçmak isteyecek misin yoksa karşılayacak mısın onu.. O an.. Her şeyin tamamen bitmek üzere olduğu o ince çizgi. Her şeyin son bulacağı bir salise. Uğruna senelerce uğraştığın ama sana encok acı veren şu kahrolasıca dünyadan kurtulacağın an! Zafer midir ölüm o zaman?? Bir iç savaş kazanımı mıdır? Yoksa acı mıdır ölüm? Sevdiğin her şeyi geride bıraktığın. Aslında lanet ettğin şu dünyadaki güzellikleri, sevdiğin şeyleri bir anda görmeye başladığın ve afalladığın an mıdır? Onlara bir daha dokunmayacak, hissedemeyecek olmanın yarattığı keder midir? Bir yandan kurtulmak istediğin sahtelikler arasında gördüğün ve el salladığın gerçeklerin kaybolacağı hissinin sende yarattığı çağresizlik.. Ölüm korkudur belki de. Ne olacağını kestiremediğin bir his. Bir boşluk. Tüm lanet ettiğin şeylerden kurtulmanın verdiği hazzı yaşayacağın o anda kaybedeceklerini hatırlamanın kırbaçları.. Ruhunda daha beter yaraları karşılayacağını hissettiğindeki o yokedici ama asla yokolamadığın korku anı! Ne olacağın hakkında ne kadar bilgin yoksa o kadar devleşen bir his içersindesin.. Ölüm hem sıcak hem soğuk senin için.. Hem huzur hem keder.. Hem acı hem tatlı.. Ölüm can acısı anlarında kaçışınken huzurluyken bir ketleme. Anına göre şekile, biçime, tada bürünen o şey.. Bir gün hepimizde ne his uyandırdığını göreceğimiz şey...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)