Kadın olarak doğmak; erkeklerin mülkiyetinde olan, özel, çerçevelenmiş bir yerde doğmak demektir. Kadınların toplumsal kişilikleri; böylesine sınırlı, böylesine koşullandırılmış bir yerde yaşayabilme ustalıklarından dolayı gelişmiştir. Ne var ki bu durum, kadının kendi öz varlığını ikiye bölmesine mâl olmuştur. Kadın, hiç durmadan kendisini seyretmek zorundadır. Her gittiği yerde kendi imgesiyle birlikte dolanır. Bir odada yürürken ya da bir cenaze başında ağlarken bile ister istemez kendini yürürken ya da ağlarken izler. Çocukluğunun ilk yıllarından başlayarak hep kendi kendisini gözlemesi, bunun gerekli olduğu öğretilmiştir ona. Böylece kadın, içindeki “gözleyen” ve “gözlenen” kişilikleri, kadın olarak onun kimliğini oluşturan; fakat birbirinden ayrı iki nesne olarak görmeye başlar.
(Alıntıdır)
23 Aralık 2008 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder